Sayın Süleyman Demirel, geçtiğimiz perşembe sabahı telefon etti. Irak'a asker gönderme konusunu savsaklayıp, Amerika ile ilişkilerimizin bu defa iflâh olmaz derecede bozulacağından endişe ediyordu. Bu endişesini, çeşitli faktörlerle açıkladı. Sayın Demirel'in endişe ettiği bir mevzuu hây ve hûy lâklaka ve kıyl-ü kaal ile geçiştirenlerin, siyasî ehliyetleri ve politikada önünü görebilmek yetenekleri olamaz. Zira gerek iç, gerek dış politikada Türkiye'nin mukayese bile kabûl etmez nisbette en tecrübeli devlet adamıdır. Sayın Demirel, Irak'a asker gönderme konusunda Avrupa Birliği devletlerinin yarısının, Japonya pozisyonundaki bir ülkenin BM ve NATO kararı beklemediğini, biz beklersek, Orta Doğu'dan silineceğimizi işaret etti. Bütün siyasî hayatını Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kayıtsız şartsız üstün otoritesine bağlayan sayın Demirel'in, Yüce Meclis'in pas geçilmesini istemeyeceği âşikârdır. Ancak, gerekli sayıda milletvekiline sahip bir hükûmetin, kararını Meclis'ten geçirememesini kabûl etmiyordu ki, bizim bildiğimiz parlamenter sistem de budur. Sayın Demirel'in, her şeyden önce, yeni bir sakarlık yapılıp ABD ile ilişkilerimizin bozulmasından Türkiye'nin çok büyük zarar göreceği hususunda endişe belirttiğini vurgulamam gerekiyor. Türkiye ile Birleşik Amerika karşı karşıya geldiği takdirde, Büyük bir Kürdistan'ın temellerinin atılacağını belki ima etmemiştir. Ama ben, kendi fikrim olarak açıkça yazıyorum. Zaten, asgarî akıl sahibi hiçbir devlet, dünyanın tek süper gücünü karşısına alamaz. Bu derecede beceriksizlik yapmaz. Politikasını, paralel şekilde düzenlemek minimum ferasetini gösterir. Ekim ayını falan bekleyip geç kalmayalım. O zamana kadar 60 devlet, Irak'a asker göndermek için sıraya girmiş bulunacaktır. Bu sayı şu anda 30'dur ve içlerinde Türkiye yoktur.