Gerek Başbakan Tayyip Erdoğan, gerek CHP lideri Deniz Baykal ve MHP lideri Devlet Bahçeli, sık sık Meclis'teki gruplarının toplantılarında konuşuyorlar. İktidarın, yaptıklarını, başarılarını anlatması tabiidir. Diğer partilere de millet, muhalefette bulunmaları, iktidarı eleştirmeleri için milyonlarca oy vermiştir. Onlar da milletten aldıkları bu görevi yerine getiriyorlar. Önemli olan, liderlerin öncelikle ve özenle demokrasiyi vurgulamalarıdır. Demokrasinin değeri, haydi kriz demeyeyim, sıkıntılı dönemlerde, daha iyi kendini belli eder. Üzerine titrenmesi gereken bir nazlı rejimdir ki, ârızasız zamanlarda, ne büyük nimet olduğunun farkına varılmaz. İnsanlık haysiyetinin, onurunun, şerefinin, dirliğin düzenin, refahın, gelişmenin, en iyi temsil edildiği rejimdir. Kusurları elbette vardır. Zaman zaman sorunlar doğurur. Ancak daha iyisi yoktur. Demokrasiyi aşabilen bir rejim mevcut değildir. Türkiye devletinde özel şartların hükümran bulunduğu inkâr edilemez. Demokrasinin iki parti ile en iyi işlediği, bu rejimin anavatanı İngiltere'nin özel şartları yok mudur? Bizde iktidarlar, zaman zaman, bu özel ve yazılı olmayan (Osm. gayri mektûb) şartları pas geçmek hevesine düşmüşlerdir. Huzursuzluk oluşmuştur. Bununla beraber devlet, ideoloji ile değil, zamanın şartlarına uyum (Osm. intibâk) dehâsı ile yönetilirse yücelir. 2008 dünyasında büsbütün böyledir. Milletin ikiye, üçe bölünmesi belirtilerini ciddiye almak, önlemek gerekir. Birlik beraberlik politikası ile çözümlenir. Olağan dışı dönemlerde karşılıklı kavga ile demokratik düzen bozulduğu takdirde, yeri boş kalmaz. Başka yönetim şekilleri boşluğu doldurur. Bu suretle, Türkiye'nin ve Türk'ün tek, biricik, yegâne millî hedefi olan ve başkaca bir hedefi bulunmayan çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak çabaları durgunluk evresine girer. Cümle âlem ilerlerken, biz yerimizde sayarız. 1793 Nizâm-ı Cedîd'inden (ki Yeni Düzen demektir) beri böyle bir illetimiz vardır. Aman dikkat!..