Mükemmel tahsil görmüş, iyi yetişmiş, alanında ün yapmış kişiler politikaya atılıp birden iktidara gelince, gerek oy almak için, gerek samimi kanaatleri olarak beyan ettikleri bazı sözlerini ve vaadlerini, unutmak durumunda kalırlar. Niçin? Zira hayatlarında ilk defa derin devlet ve dünya politikası gibi biri diğerinden çetin olduğu derecede karmaşık iki konu ile karşı karşıya gelirler. Bu gerçeklerin gerekleri yapılmadığı takdirde, yönetmeye başladıkları ülkenin yüksek menfaatlerinin ihlâl edileceğini anlar, evvelce söylediklerini pas geçerler. Bizden örnek verebilirim. Meselâ Amerika'dan örnek getirmem de mümkündür. ABD'de başkanlığa aday olanlar, Cumhuriyetçi veya Demokrat değişmez, Ermeniler ve Rumlar'a -epeyce oyları bulunduğu için- Türkiye'nin aleyhinde, hoşlarına giden vaadlerde bulundular. Başkan seçilince, hiçbiri bu şekilde davranmadı. Zira Türkiye ile ilişkileri bozulan Amerika'nın bazı menfaatleri zarara uğrardı. Bu kadar lâfı niçin sıraladım? Almanya'nın güçlü partisi Hıristiyan Demokratlar'ın (CDU) genel başkanı, ana muhalefet lideri ve seçim kazanırsa Federal Şansölyeliğe gelecek Angela Merkel, Türkiye'yi ziyaret etti. Şeref duyduk. Şimdi de Başbakan Schröder'i bekliyoruz. Onunla da müşerref olacağız. Angela Hanımefendi, Türkiye'ye imtiyazlı (!) AB üyeliği (!!) elbisesini biçen fikirlerini -tabir caizse- mertçe söyledi. Ancak seçim kazanıp başbakan olduğu takdirde, bu fikirleri uygulayamaz. Zira Türkiye gibi bir devlete ikinci sınıf insanların yaşadığı ülke muamelesi yapmanın, Almanya'ya ve Avrupa Birliği'ne vereceği zararları, Türkiye'nin üyeliğinin ise Almanya'yı ve AB'yi nerelere taşıyabileceğini, derin devleti tanıyıp dünya politikasının içine girer girmez kavrıyacaktır.