Avrupa Birliği'ne giremiyeceği anlaşılan, Avrupa'dan ehliyetsiz notu alan bir Türkiye, dış ilişkilerinde çok zorlanır. Yedi düvelle kavgalı hâle gelir. Avrupa Birliği'ne giremiyeceği anlaşılan Türkiye'nin durumu, İsviçre'ye, Norveç'e, İzlanda'ya benzemez. Zira onlar gibi, Avrupa ölçütlerinde çağdaş reformları, kendi iç dinamikleriyle yapamaz. Yapamıyacağını kavramak için, 1793'ten bu yana Yenileşme tarihimizi dikkatle, ama çok dikkatle okumak kâfidir. İç dinamikler yetse idi, zaten böyle bir konumuz olmazdı. 200 küsur yıllık inkılâplarımızı gözden geçiriniz. Hepsi, dış baskılardan çok bunaldığımız zamanlarda yapılmıştır. Bir daha bu baskılara maruz kalmamak için gerçekleştirilmiştir. Ama reform dozu eksik tutulmuş, sürdürülememiştir. Nerelerde ve niçin aksadığımızı, koskoca ciltler hâlinde yazdım. Burada özetlemek mümkün değildir. On yıl önce en katı sosyalizm ve en sert diktatörlüklerden kurtulan çoğu eski eyaletlerimiz Doğu Avrupa devletleri, bu amansız kusurlardan kendilerini kurtardılar. Bizde komünizan bir sosyalistlik ve eksik bir demokrasi sürüp gidiyor. İdam yapabileceğimiz, dil öğrenmeyi ve yayınları engelliyebileceğimiz gibi yüzde yüz hayallerle, çocuklarımızın geleceklerini karartıyoruz. Yüzüne Avrupa kapıları kapanan, Asya'daki komşularının hiç biri tarafından sevilmeyen, çok korkulan, çoğu ile ihtilâflı bir Türkiye, zaten NATO müttefikimiz olan Birleşik Amerika'ya sımsıkı yapışacaktır. ABD ile dostluk, millî politikamızdır. Ancak o derecesini kaldıramayız. Türkiye Cumhuriyeti'nden toprak koparmak, muhâl ile uğraşmaktır. Ama sınırlarımız münakaşa edilerek asabımız bozulacaktır. Asabımız bozulunca biz, ters ve kendimize yaramaz işler yaparız. Böyle olmasa bile, AB güvencesinden mahrum bir Türkiye, bütçesinin yarısını savunmaya ayıracaktır. Avrupa ile yakınlaşan, Avrupa devleti Türkiye'nin üzerindeki bu çeşit baskılar gittikçe hafifliyecektir. Tamamen kalkmaz. Üzerinde dış baskı olmayan devlet yoktur. Bu yazdıklarım tahmin falan değildir. Kesin gerçeklerdir.