İslam Konferansı Örgütü, Irak'a Komşu Devletler... Bunlara üyeyiz. Faaliyetlerine katılalım. Fakat fazla bir şey beklemiyelim. Arap Birliği gibi etkisiz ve bekleneni vermeyen kuruluşlardır. Aynı kategoride olmamakla beraber, Birleşmiş Milletler bile böyledir. Temennimiz, NATO'nun bu hâle düşmemesi, caydırıcılığını korumasıdır. Devletten devlete ilişkilerimize çok ağırlık vermeliyiz. Zaten klasik diplomasi budur. Hiç bir devirde önemini kaybetmez. İkili ilişkileri zayıf olan ve bütün çağdaş alanları kapsamayan ülkeler, zarar görür. Türk Devleti için dış politikada en hayatî konu, Avrupa Birliği, onun hemen ardından ABD ile en yoğun ilişkilerimiz ve Türk Cumhuriyetleri ile işbirliğimizdir. Bu sahalarda yapacağımız hatalar, gevşeklikler, ehliyetsizlikler, umursamazlıklar, tenbellikler, yetersizlikler, Türkiye'yi her türlü olumsuzluğa götürür. Avrupa Birliği, bizim medeniyet davamızdır. Türk'ün Batı'ya tarihî yürüyüşüdür. İkinci Sultan Mahmud, 1826'da sağ elini uzatarak ve Avrupa kıyafeti ile Batı'yı gösteren ünlü tablosunu Devlet dairelerine astırmıştı. Mutaassıplar çileden çıkmış, hâkan-halifelerine gavur padişah demişlerdi. Atatürk ise, en veciz cümleyle vurguladı: Muâsır medeniyet seviyesi. Muâsır medeniyet seviyesi (çağdaş uygarlık düzeyi), Avrupa standartlarına, normlarına, kriterlerine, prensiplerine, ilkelerine, ölçütlerine ulaşmakla kabildir. Bu hedef, bazı mankafaların sandığı gibi 1938 düzeyini işaret etmez. Her devirde, içinde yaşanan çağın seviyesini gösterdiği âşikârdır. Bütün Atatürk inkılâpları, ondan önceki bütün reformlarımız, yenileşmelerimiz, bu hedef içindir ve başka hiç bir şey için değildir. Avrupa Birliği yolunda geçmişteki trajik gecikmeleri ve yanlışları kapatacak sıçrayışla, hatasız bir politika istiyoruz. Her şeyden icra'nın, daha açık ifadeyle hükûmetin sorumlu bulunduğu doğrudur. Ama bu millî bir politikadır. Türk'ün geleceğini çizecektir. Çocuklarımızı aydınlığa çıkaracaktır. Ayak sürüyenler mahcub olacaklardır.