Ne kadar tevil edilmek istenirse istensin, devlet politikamızın temel ilkelerinin bozulduğu âşikârdır. Türkiye'nin Cumhuriyet tarihimizde hiçbir dönemde olmadığı derecede boşlukta yüzdüğü bile söylenebilir. Hem Amerika Birleşik Devletleri, hem Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, birkaç hafta içinde tepetaklak oldu. Maalesef bu tarz inanılmaz marifetler bize mahsustur ki bu yüzden 2000 dolar civarında bocalayıp duruyoruz. Milli politikamız, ABD ile stratejik ittifaka dayanan bir Avrupa devleti kimliğimizi muhafaza şeklinde tarif edilebilir. Ben böyle biliyorum. Böyle değildir diyenle, kim olursa olsun, tartışırım. ABD'den, milletimizin hayatında o kadar da önemli olmayan görüşlere ağırlık vererek kopmak, pek çok menfaatimizi ihlal eder. Aynı şekilde, karşılıklı, Amerika'nın menfaatleri de zedelenir. Amerika'nın pek çok ülkeyi darılttığı için burnunun sürtülmek üzere bulunduğu gibi küçük sohbetler, vizyon mahsulü değildir. Amerika daha yarım yüzyıl bugünkü Amerika'dır. Zıtlaşmamız için sebep yoktur. Bize karşı tepki verirse, Kıbrıs ambargosu yılları Türkiye'sini unutmadık, kötü şeyler gerçekleşebilir. Neler olabiliceğini merak edenler Demirel'e ve Ecevit'e sorup -cevap alabilirlerse- öğrenebilirler. Amerika, odumuzun modernleşmesine kadar etki yapabilir. Silahlı Kuvvetlerimiz, sanıyorum Türkiye'nin dünya standartlarına girebilen en güçlü kurumudur. Ve pek çok devletin, bu gücü Türkiye için fazla gördüğünü bilenler bilirler. Avrupa Birliği'ne gelince, üyelik sıfatı şart değil, sistem, model, ilkeler ve ölçütler, bizim 210 yıldan beri kesin millî hedefimizdir. Büyük Atatürk muâsır medeniyet seviyesi özlü ifadesiyle vurgulamıştır. ABD ve AB'den uzaklaşmak bizi, ikinci derecede bir ülke ve yoksulluğa mahkum bir toplum haline getirir. Gerisi, lâf salatasından ibarettir ki, nesiller geldi geçti, bu salata ile gıdamızı alıyoruz.