AK Parti iktidarı, dönemin ilk yarısını çoktan tamamladı. Bu ilk yarıda hem hükûmet (icra), hem Meclis (yasama) olarak büyük faaliyet gösterdi. Avrupalılar'ın bile ummadıkları bir reform sürecinde âzamî sürati sağladı. Kopenhag kriterlerini başarı ile gerçekleştirdi. İçeride ekonomik tablo, büyük ölçüde düzeltildi. Türkiye devlet, ve AK Parti ile lideri iktidar sıfatlarıyla prestij kazandılar. Kıbrıs çözümünde bir yıl gecikmek ve tezkere konusunda hata yapmak gibi tehlikeli davranışlara rağmen, AK Parti'nin ilk dönem birinci safha icraatı olumlu sayılır. Devlet mekanizmalarının yerinden oynadığı ve millî iradeye ortak üzerine ortak icadına çalışıldığı bir dönemde, iktidarda yeni bir partinin, sonuç alamayacağı yasalarla uğraşmasını fazla eleştirmemek gerekiyor. Şimdi ikinci yarı çoktan başladı. 2005 baharına girdik. AK Parti'nin, Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi almasından bu yana rehavete kapıldığı, hattâ dinamizmini yitirdiği ithamlarından kurtulması gerekiyor. Meclis'te alternatifi değil, ciddi bir muhalefeti bile bulunmayan bu iktidardan kurtuluş ümidinin erken seçim olduğunu düşünenlerin varlığı ortadadır. Halbuki, Kopenhag ölçütlerini o derecede muvaffakiyetle atlayıp geçen Türkiye'nin, aynı iktidarla ekonomik kriterlerin müzakeresine girişememesi kabul edilemez. O halde bu durgunluk nedir? Durgunluğun temel sebebi, Türkiye'nin Birleşik Amerika ve İsrail'le ilişkilerinin nazik ve münakaşalı bir safhaya girmesidir. Bu durumu düzeltmek hâlâ iktidarın elindedir. Dönülmez noktada bulunduğumuzu kabûl etmiyoruz. Zira dönülmez nokta, biribiri ardınca bitip tükenmek bilmez sayıda olumsuzlukların üst üste binmesidir. Kaldı ki Türkiye, Avrupa ile ilişkilerini de gevşetmiş görünüyor. Müzakere heyetinin bir türlü belirlenememesi, her iktidarın dönem ortasında yapageldiği kabine düzeltmesine el değdirilememesi, sayın Başbakan'ın hoşuna gitmese bile, söylentilere daha karmaşık konulara sürükleyecektir. Halbuki bu iktidar, tarihimizde ilk defa olarak 4 yıldan fazla, 5 yıl icrada kalmak kararını tekrarlayıp durdu. 4 yıldan öncesi, gerçek bir erken seçimdir. Dış politikadaki durgunluğun, büyük şehirlerimizde, bilhassa İstanbul'la Ankara'da asayişin bozulduğu ve basının hapisle tehdide uğradığı gibi çok vahîm iki ithamla birleşmesi hâlinde, ekonomik göstergeler de sarsılır. Bütün bir tabloyu birkaç günlük ard arda icraatla sayın Başbakan'ın çok olumlu hâle getirmesi elindedir.