Çar Büyük Petro'dan İmparator Napolyon'a kadar Yeni Çağ tarihinin en büyük jeostratejistleri İstanbul'u dünyanın taht şehri olmaya en layık şehir şeklinde değerlendirmişlerdir. O tarihlerde New York kasaba bile değildi. Bin altı yüz yıl boyunca kesiksiz Roma, Bizans, Osmanlı Türk cihan imparatorluklarının taht şehri olan İstanbul, yeryüzünde iki kıt'a üzerinde kurulmuş tek şehirdir. Büyük tarihçi Von Hammer, 1 Temmuz 1799 günü genç bir diplomat sıfatıyla Marmara'dan gemiyle İstanbul'a girişini hatıralarında şöyle anlatır (Erinnerungen, s.37, 40): "Gözlerim kamaştı. Şaşırdım. Hayran kaldım. Bir mimari fantazyasının örneği, Binbir Gece Masallarından ancak rüyada görülebilecek bir tablo, tam bir imparatorluk şehri idi." 1913'te ABD büyükelçisi sıfatıyla gene gemiyle Marmara'dan şehre giren Morgenthau hatıralarında şöyle der (s.75): "Bu kadar güzel bir manzarayı gözlerim asla görmemişti." Sonra İstanbul'a çok kötü muamele ettik. Yağmaladık. Yıktık. Yaktık. Şehri öldürdük ama, daha fecisi, Türk estetiğinin 2500 yılda eriştiği doruğu temsil eden İstanbul kültürünü kasaba kültürüne çevirmek çarpık dehasını gösterdik. İstanbul'a yapılacak temel hizmet, şehrin tarihî çekirdeğini temizlemek ve kalabilen tek taşını yerinden oynatmamaktır. Şehri uzak banliyölere doğru genişleterek planlamaktır. Silüet, minareler, kubbeler, saraylar, yalılar, barbar tasallutundan uzak tutulmalıdır. Ötelerde, yepyeni şehirler kuruldu ve kurulacaktır. Tabii gökdelenler, kuleler yükselmelidir. Çölde harikalar ve uzay şehirleri oluşturabilen Birleşik Arap Emirlikleri, kulelerini yapsın. Tarihî İstanbul'un restorasyonu için de teşvik edelim. Arap dünyasındaki Türk fobisini Abu Dabi ve Dubai üzerinden hareketlenerek sona erdirmek bile mümkündür. Küçük hesaplarla yabancıları kaçırmayalım. Yeter ki çevreyi, yeşili, tarihi çok iyi korusunlar. İstanbul yeniden Avrasya'nın merkezi olabilir.