Bülent Ecevit 1957'de milletvekili seçilmişti. 1961'de bakan idi. Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreteri ve genel başkanlıkta İsmet Paşa'nın halefi oldu. 1973 seçimlerinde yeni oluşan Demokratik Parti ile Millî Selâmet ellişerden yüz milletvekili çıkarınca, Adalet Partisi muhalefete düştü. Ecevit, başbakanlığa geldi. Ecevit üzerinde tarihçi değerlendirmesi yapmayacağım. Hem bu sütun yetmez, hem daha erkendir. Ancak yüzde 22 oyla birinci parti durumuna yükselip 1999'da üçlü koalisyonda tekrar başbakanlığa geldikten sonra, 2002 seçimlerinde yüzde 1 oyla defteri kapattığını hatırlatmalıyım. 3 Kasım 2002 seçimleri, Devlet Bahçeli'nin karîhası ürünüdür. Ecevit'le Yılmaz istemiyorlardı, mecburen rıza gösterdiler. 3 Kasım erken seçimleri yapılmasa idi üçlü koalisyon 2004'e kadar iktidarda idi. Ne olurdu? Pek çok şey değişirdi ama beni yalnız Avrupa Birliği konusu ilgilendiriyor. Yalnız bu konu, Türkiye'nin geleceğini belirleyicidir. Diğer bütün konular, bunun yanında teferruat (ayrıntı) kabîlindendir. Şimdi şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim: Koalisyon liderleri, İsmail Cem'in yerine dışişleri bakanlığına, Ecevit'in kontenjanı olduğu için Prof. Şükrü S. Gürel'i getirmişlerdi ki, Kıbrıs'ta taş oynatmamanın şampiyonluğuna soyunmuştu. Avrupa Birliği'nin en kararlı muhaliflerindendi. Pardon, şöyle düzeltiyorum: Avrupa Birliği'ne, bizim özel şartlarımızı kabûl ettirip girmek istiyordu!.. Uzun lâfın kısası şudur: Üçlü koalisyon bu yıl da devam etse idi, Avrupa Birliği'ne yaklaşmak bir yana, pek çok uzaklaşmıştık. Türkiye artık yarı demokrasi ile yönetilen yoksul bir Orta Doğu devleti oluyordu. Üçlü koalisyonun tutumunu, Türk milleti hiç müsamaha göstermeden cezalandırdı. Bir taraflardan araya Genç Parti de sokuşturulunca, MHP ile Doğru Yol, Meclis dışı kaldı. Zira dehşetli bir gururla yüzde 10 barajını indirmeye tenezzül buyurmamışlardı. Bugünki iktidar ve zayıf muhalefet oluştu. Kopenhag demokrasi ölçütlerini benimsemiş bir Türkiye ortaya çıktı ki artık geriye dönüş yoktur. Bundan sonrası için çok dikkat edelim. Hazmı imkânsız büyüklükteki geçmiş hatalarımızdan ders alalım. Bu muhteşem devleti gene verimsiz, çorak, değersiz alanlara doğru itip kakmaya kalkışmayalım...