Yeni öğretim yılı açıldı. Başbakan, anlamlı bir nutuk söyledi. 5 yıl önceki millî eğitim bütçemizin bugün üçe katlandığını, 21 milyar YTL'nin üzerine çıktığını belirtti. Artık millî eğitime ayrılan pay, yıllık bütçelerimizin en yüksek kalemini oluşturuyor. Üniversitelerde de aynı gelişme var. Öğretmen ve öğretim üyesi maaşları ise henüz yeterli değil. Ama pazarda limon satan öğretmen utancımızdan geniş ölçüde kurtulduk gibi. Öğretmen kitap satın alacak, öğretim üyesi ilmî araştırma yapabilecek gelire sahip olabilmeli. Türkiye bu çizgiye doğru, ciddi adımlarla yol alıyor. Eğer bir kesinti olursa... Kesinti nasıl olur? İncir çekirdeği doldurmaz, hiç bir millî menfaat sağlamaz dogmatik Bizans münakaşalarına kapılıp vakit öldürürsek olur. Böyle bir ihtimal var mı? İnşaallah yoktur. Fakat çekişmekten pek hoşlanırız. Millî huyumuzdur. Onun için adımlar dikkatli atılmalı. Sayın Başbakan, Amerika'ya gidiyor. BM Genel Sekreteri, Fransa cumhurbaşkanı, Almanya şansölyesi, AB dönem başkanı Portekiz başbakanı ve muhtemelen ABD Başkanı ile görüşecek. Aynı günlerde, Sayın Başbakan'ın tasvibinden geçen anayasa metni açıklanacak. Her taraftan türlü çeşitli sesler yükselecek. Bazı maddeler üzerinde kavga çıkarmadan halk oyuna sunmak hünerini göstermek iyi olur. Millî anayasaya Erdoğan Anayasası diyerek kavgaya hazırlananlar var. Yüce Meclis'te mutabakata varıldıktan sonra referanduma gitmek daha iyidir. İki muhalefet partisinden hiç değilse biri; seçmenine evet oyu tavsiyesinde bulunursa mesele kalmaz. Yüzde 50'nin bir miktar üzerinde halk oyu alan anayasa değil, münafıkların bile münakaşa konusu yapamayacakları bir oranla kabul gören bir anayasa bekliyoruz. Herkesi, her kesimi memnun kılmaya imkan olmadığını da biliyoruz.