Türk ekonomisi, rantiye (rantçı, faizci), hortumcu, IMF ve yeraltı faaliyetlerinin dörtlü kıskacı içindedir. Anormal faizlere boğulmuştur. Görülmemiş, emsali bulunmayan çapta hortumlanmıştır. Hortumlanan paraların nasıl, hangi şahısların arasında paylaşıldığı, ne şekilde dış ülkelere kaçırıldığı, hâsılı nerede oldukları meçhuldür. On milyarlarca dolar buharlaştı mı? Ekonomimizin yüzde 60'ının yeraltında bulunduğu söylenmektedir (bu nisbet, Avrupa ve Birleşik Amerika'da yüzde 10'un altındadır). IMF'ye gelince, ekonomimiz üzerinde tehlikeli bir hükümranlık kurmuştur. Yeni bir kriz çıkarıp çıkarmıyacağı (daha insaflı ifadeyle; yeni bir krizi önleyip önleyemiyeceği) bilinmiyor. Bir nisbette düşmekle beraber anormal nüfus artışımız, geri kalmış ülkelere has bir planla büyümekte, Avrupa'nın ödünü koparmakta, refah ülkesi olmamızı engellemektedir. Artan nüfusa, çağdaş sağlık, eğitim, mesken, iş sağlanamamaktadır. Genel Kurmay Başkanımız, küçük rütbelilerin maaşının kifayetsizliğinden bahsetti. En yüksek yargıçlarımız, yargı mensuplarının durumunun tehlikesini vurguladı. Avrupa Birliği adına hüküm veren yargıçların ayda 30.000 euro aldıkları bir kıt'ada yaşıyoruz. AK Parti hükûmetinin ve Sayın Başbakan'ın iki yıldan bu yana önemli bir iyileşme yaptıkları Tük ekonomisi bu durumdadır. Bir kuşak önce aynı çizgide bulunduğumuz Güney Kore, Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi ülkeler, ekonomik bakımdan Türkiye'yi katladıkça katlamışlardır. Bu çizgi millî gururumuzu incitiyor. Sayın statükocularımıza soruyorum: Ne diyorsunuz? Hâlâ Avrupa Birliği'ne girmeyi millî onurumuza, hattâ bağımsızlığımıza aykırı bulmakta ber-devam mısınız? AB üyesi olup da parlak şekilde zenginleşmeyen tek devlet biliyor musunuz? İki yıldan bu yana ekonomideki iyileşmeleri, gelişmeleri çok, daha hızlandırarak ve bu arada asla apolitik sakarlık yapmayarak, yaşadığımız coğrafyaya uyum sağlamak durumundayız.