Emellerine ulaşamayınca Abdülhamîd'e düşman oldular

A -
A +

İkinci Sultân Abdülhamîd, Sultan Abdülmecîd'in (1823-1839-1861) 2. oğludur. 22 Eylül 1842 sabahı saat 5'te Eski (ahşab) Çırağan Sarayı'nda doğdu. 10 Şubat 1918'de -yalnız 2 odasını kullandığı, tamamı kendisine tahsis edilmiş- Beylerbeyi Sarayı'nda öldü. 75 yaşını 4 ay, 9 gün geçiyordu. 2 yaş büyük ağabeyi Beşinci Sultan Murâd'ın 3 aylık bir saltanattan sonra tahttan indirilmesi üzerine (1904'e kadar yaşayacaktır), 31 Ağustos 1876'da hâkanlık-halîfelik tahtına geçti, 34 yaşında idi. 27 Nisan 1909'da tahttan indirilinceye kadar saltanat müddeti 32 yıl, 7 ay, 27 gündür. 1687'den günümüze kadar Türkiye devlet başkanlığında en uzun müddet kalan kişidir. Bu suretle üst üste 3 padişahımız, tahttan indirilmiş oluyor: Sultan Abdülazîz (ki 5 gün sonra alçakça şehîd edildi) ve yeğenleri Beşinci Murâd ile İkinci Abdülhamîd. Son ikisinin en küçük kardeşleri 6. Mehmed Vahîdeddîn de 1922'de aynı âkıbete uğrayacaktır. Sultân Abdülhamîd'in -muhâliflerince- Devr-i İstibdâd denen imparatorluğu -Kaanûn-i Esâsî'den başka Tanzîmât'a da muhalif olarak- şahsen yönettiği zaman parçası ise 13.2.1878-23.7.1908 arası 30 yıl, 5 ay, 9 gündür. Saltanatının 1 yıl, 5 ay, 13 günlük ilk diliminde (1876-1878) 1. Meşrûtıyet (taçlı demokrasi), 9 ay, 5 günlük son diliminde (1908-1909) 2. Meşrûtıyet, toplam 2 yıl, 2 ay, 18 gününden sorumlu değildir. Zira devlet yönetimi kendisinde değildi. İÂDE-İ ÎTİBÂRINI SAĞLADIM Sultân Abdülhamîd bugün, ataları Fâtih, Yavuz, Kaanûnî derecesinde, belki onlardan fazla aktüeldir dersem, fazla abartı sayılmaz. 1968'de çıkan Türkiye Tarihi'min 12. cildi ile bu padişahın -eski tâbirle- iâde-i îtibârını sağlayıp geniş kitlelere tanıtan tarihçi ben olduğum için, 42 yıldır kendisinden bahsetmem, şu veya bu özelliğini anlatmam için sürekli okuyucu bombardımanı altında kalmışımdır. Hâlâ öyle. Başka hiçbir padişah hakkında bana bu kadar soru sorulmadı. Bu kısa sohbetimde, dünyanın karşısında bulunduğu bu Türkiye imparatorluk yöneticisinin başlıca düşmanlarının husûmet sebebini açıklamak, hatırlatmak istiyorum. Sultân Abdülhamîd, 30 yıl, emperyalizmin en azgın döneminde yoluna çıkmış, hızını kesmiştir. Kendisini üstün zekâlı sayan Avrupalıyı atlatmıştır. Hem de ataları gibi asker gücüyle değil, diplomatik dehâsı ile... Yahudi, İsrail'in kurulmasını yarım asır geciktirdiği için ona diş bilemektedir. Yunan, 1897'de Atina kapılarına indiği için nefret etmektedir. Ermeni, Doğu Anadolu'da Hamîdiye alaylarını kurup Ermenistan projesini tarihe gömdüğü, Kürtleri soykırımdan koruduğu için hınçlıdır. Fransız tarihçisi Kont Albert Vandal bu yüzden ona Kızıl Sultan (Le Sultan Rouge) lakabını takmış, lakabın niçin takıldığından gafil zavallı muârızları da Türkiye'de hükümdarlarını bu isimle anabilmişlerdir. İngiliz, onun hılâfet politikası ile ter döktüğü için... Can damarı Hindistan'da her cuma günü yüz bin camide kendisine duâ edildiği için... Rus, Balkan ittifakını önlediği için... Çinli, Döngenler'in (Müslüman Çinliler) soykırımına karşı çıktığı için... Elinde Dördüncü Murâd'ın yetkileri, Kaanûnî'nin ordu ve donanması yoktu ki... Üstelik Tanzimat ve Meşrutıyet'le sınırlandırılmış yetkilerini, hâkan ve halîfe sıfatlarını vurgulayarak aşmak yolunu tuttu. Midhat Paşa kafasındaki muhalefete mecburen aynı üslûpla davrandı. İftira, yalan, itham, komplo, darbe, bomba, sûikasd olarak muhalifleri, imparatorluk yönetmekteki yeteneğinden nefret edenler, her türlü alçaklığı kullandılar. Şüphesiz bütün tarihî şahsiyetler gibi onun da yanlışları, yetersizlikleri vardı. Ama 93 yıkıntısı ile teslim aldığı 10 milyon kilometrekarelik devletini, dirayetle yönetti. İmparatorluğu benden sonra 10 yıl muhafaza edebilirseniz kendinizle öğünebilirsiniz! dehşetli, inanılması güç bir "kehânet" telaffuz ederek tahtından ayrıldı. 10 yıl sonrası 1919'dur... Bayındırlık, bilhassa maârif politikasını, dış politika dehâsına eklemek gerekir. Onun kurduğu okullarda okuyup dünyaya açılan gençlerimiz, ona muhalefetle siyasete girmişler, imparatorluk yıkmışlar, fakat cumhuriyeti kurabilmişlerdir... Sultân Abdülhamîd'in başka sayısız cephesine ilk fırsatta dönmek vaadiyle bu konuyu pek çok merak eden sevgili okuyucularımı selâmlıyorum... Kitaplar arasında Prof. Dr. NEVZAD ATLIĞ, Kültür Bakanlığı İstanbul Klasik Türk Müziği Korosu, Klasik Türk Müziği, 10 CD, İst. 2010, EMİ Müzik Yayını, tel. (İst.) 244 58 44 (genel müdür: Nazan Hacıgüzeller). Münhasıran kitap sunmak zorunluluğu yok. Bu defa bir CD koleksiyonu sunuyorum: Klasik Türk Musikisi'nin en büyük otoritesi olan Nevzad Atlığ, aynı zamanda en yüksek estetik çizgide yönetici koro maestrosudur. Kurucusu bulunduğu İstanbul Devlet Korosu ile musiki alanında Osmanlı'nın hangi zirvelere tırmanabildiğini seslendiriyor. "Üstâd-ı Sâlis" Abdülkaadir Merâğî'den (1353-1435) Fehmi Tokay'a (1889-1959) kadar 43 bestekârımızın 122 eserini içeren bir CD'te toplanmış (üstâd-ı evvel Aristo ve üstâd-sâni Fârâbî'dir). Eserlerin içinde Beyâtî Mevlevî Âyîni (17. asır) gibi çok uzun parçalar var. Diğerleri sözlü (güfteli) din dışı (Lâdînî/profan) parçalar: kâr-ı nâtık, kâr, Beste, ağır ve yürük semâîler ile şarkılar. Birkaç da saz eseri... 64 sayfa Türkçe-İngilizce bir açıklama kitapçığı eklenmiş. Kültür Bakanlığımız'ı da kutluyorum. Tez elden Tanbûrî Cemil Bey'in bütün plaklarının CD'lerini de yayınlamasını istiyorum. Bu işi 20 yıl önce New York'ta Ermeniler yaptı. O plakları dinliyoruz. Biraz ayıp olmuyor mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.