Dünkü yazımda, 'Anayasa Mahkemesi iddianamedeki bütün talepleri kabûl ederse Türkiye ne hâle gelir?' olmayacak ihtimalinin gerçekleşmesi hâlinde boşluğa düşeceğini söylemiştim. Şimdi aksi ihtimali gözden geçirmek istiyorum. Yüce Mahkeme, iddiaları bütünüyle reddederse ne olur? Türkiye günlük gülistanlık duruma gelip şenlik mi yapar? Kesinlikle hayır! Tek başına ülkeyi yönetmek için yüzde 47 ile Yüce Meclis'e giren iktidar partisi lideri, hükûmeti, hattâ içinden çıkarıp seçtiği cumhurbaşkanı ile birlikte, devletin 1. savcısı tarafından alenen itham edilmiştir. İthamın şümûlü (genişliği), ilânından önce kimse tarafından öngörülemedi. Cumhurbaşkanının itham edilenler arasında bulunması, büsbütün hayal dışı idi. Böylesine bir suçlamaya maruz kalmış hükûmet, kendini savunmakla yetinir, bu bâdireyi atlatmakla gurura kapılırsa, en kaygan zemine girmiş olur. Zaten hükûmetin yeniden teşekkülü demokratiktir. Hiçbir yanlışı, hatası, eksiği gediği olmadığı halde sırf iftiraya ve komploya maruz kaldığı söylemi, kabul edilebilir değildir. Zira dünya, hatasız bir siyasî kadroyu henüz görmedi. Hatasız bir politikacıyı ise tarih yazmıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi elbette derinlemesine bir otokritik yapacaktır. Türkiye'de olumlu düşünen, iyi ve doğru iş yapan tek kadro olduğu iddiasında bulunmayacaktır. Eleştirileri dikkat, mümkünse sempati ile dinleyerek başarısına başarı katacak, alkışlanacaktır. Yüzde 47'nin ve ileride alacağı daha fazlasının gururuna kapılmayacaktır. Menderes yüzde 57, Demirel yüzde 53 almışlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin özelliklerine çok da dikkat etmişlerdi. Otokritik ve kritik, dünyaya egemen Batı uygarlığını gerçekleştirdi. Bizim, ulu millî kültürümüzü yücelterek muhafaza etmek suretiyle ulaşmak istediğimiz muâsır medeniyet seviyesini oluşturdu.