Başkan Vladimir Putin, enerjinin stratejik yüzünü öylesine vurguladı ki, aymazlıkta direnenler bile uyandı. Batı dünyasını ve düzenini 48 saat boyunca salladı. Ukrayna'yı 230 dolara bağladı. Oluşturduğu etki, Ukrayna'yı pek çok aştı. Türkiye geliştikçe, enerji meselemiz büyüdü. Konuyu kavrayamayan, sallantıda bırakan sorumlular, gafletin son derecelerini oynadılar. İlk şöhretini "barajlar kralı" olarak yapan Süleyman Demirel'i bu kadar enerjiyi ne yapacaksınız toprağa mı vereceksiniz? cümlesiyle ithama yeltenen CHP'li gafil bakan tarihe geçti. Muazzam meblağlarla yapılan enerji yatırımlarından zıkkımlanmak isteyen hortumcular, açığın büyümesini hızlandırdılar. Komünistlerimiz, o tarihlerde, enerji istemiyorlardı. Zira süper zihniyetlerine göre Türkiye'nin sovyetleşmesini geciktirirdi. Santrallerimiz sabotaja uğradı. Türkiye karanlığa battı. Hükümetler devrildi, hükümetler oluştu. Dünya cenneti köşelerimizde enerji üretmek isteyen duygusuz ve kültürsüz bürokratları unutmuyoruz. Sırf -bizim de katıldığımız- çevrecilik inancı ile karşı çıkanları bu zümrelere katmıyoruz. Ama onlar da hiçbir yerde nükleer enerji istememeleri sebebiyle, karanlığa prim verdiler. Türkiye nükleer enerjide, Türk'ü mahkûm edecek derecede geç ve çok geride kaldı. Çeyrek asır önce Avrupa trenini kaçırmamızdan sonra en büyük gaflet ve dalaletlerimizden biri budur. Hızla nükleer santrallerimizi birbiri ardı sıra açmakla yetinmeyeceğiz. Lâklâkla vakit öldürmeden Hazar bölgesi enerji kaynaklarına uzanmamız, irtibat kurmamız şarttır. Azerbaycan-Türkmenistan-Kazakistan hattını açamayan Türkiye, büyük devletler arasında yer alamaz. Oralardan Avrupa'ya da enerji taşıyacağız. Aşikârdır ki bu milli proje, Birleşik Amerika ile stratejik ittifakımızı hayata geçirmekle mümkündür. Türk politikasının ve bürokrasisinin bir an önce bu gerçekleri anlayıp hazmederek hareketlenmesi gerekiyor. Rusya dostumuzdur. Ruslar'ı samimiyetle seviyoruz. Putin'in dehasına hayranız. Ama enerji politikasında Moskova'yı izleyerek varlığımızı sürdürmemiz mümkün değildir.