Türkiye, gerçekte Ergenekon'la Anayasa arasına sıkıştı. Atalarımız Ergenekon cenderesinden, demirden dağları eriterek Bumın Kağan'ın olağanüstü eğitilmiş kurt'unun labirente benzer geçitleri göstermesi sayesinde tam 96 yıl sonra çıkabilmişlerdi (M.S. 535). Atalarımızın o gücü, gayreti, dehâsı nerede, biz neyle meşgulüz! Elbette Ergenekon'da tıkılıp kalacağız, çıkamayacağız demek istemiyorum. Fakat birkaç ton çeken evraka ve sayısı meçhul sanığa dayanan bir davanın sonuçlarının parlak olacağını iddia etmek mümkün değil... Bana göre muhtemel sonuç, ortalama sanıklara ortalama cezalar verilip süper infaz yasamız mucibince birkaç yıl sonra serbest bırakılacakları şeklindedir. Anayasa Mahkemesi'nde dava ise, karakteri bakımından, büsbütün başka mahiyettedir. Kesin karar, anlaşıldığına göre ağustos içinde çıkacak. Beklemeye tahammülü olmayan bir davadır. Zira Türkiye'de rejim bu karara göre ayarlanacaktır. Çok erken bir seçim zorunluluğu doğmaması temenni edilir. Yerel seçimlerle birleştirilmesi de istenebilir. Ama en iyisi, yerel seçimleri gördükten sonra -meselâ 2010'da- 1 yıl erken seçime gidilmesidir. Yüce Meclis iradesini açıklayacaktır. Cumhurbaşkanı hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararı da başlı başına fevkalâde önemli bir konudur. Özetlersek, Ankara, bu şehirde o kadar yumuşak geçen sonbahar mevsimine, eylül ayında, ağır şartlarla ve kesin yükümlülüklerle girecek. Bu arada, hükûmetin, Başbakanın inisiyatifi ile, hiçbir şey vuku bulmamış gibi faaliyetini sürdürmesi, yaşadığımız rejim krizini hafife indirgeyen en büyük faktör oldu. Tayyip Erdoğan'ın Kıbrıs çıkarması ise parlak oldu, hiç unutulmayacaktır. Geçmişte nice kapital hata yaptığımız Kıbrıs konusuna yeni bir ivme kazandırdı.