Ergenekon adı takılan dava, çok fazla uzayıp hayatımızın bir parçası hâline getirilmediği takdirde, bazı mahkûmiyetler ve bazı beraatlerle kapanıp gidecektir. Ama temeldeki problemler çözülemeden kalacaktır. Zaten Türkiye'de politik denge, Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karara göre şekillenecektir. Ergenekon sanıklarının bir kısmının niyetinin, subaylarımızı kışkırtarak darbe yaptırmak olduğu açıktır. Bu, Türkiye'yi berbat ve rezil edecek bir teşebbüstür. Siyasal ve ekonomik menfaatlerini, darbe ihtimaline bağlayanlar vardır. Ama içlerinde, şimdi ulusalcılar denen milliyetçi bir fraksiyon da mevcuttur. Ulusalcılar'a göre Atatürk 1938'de ölmüştür. 2008'de Atatürk'ü asla tasavvur edememişlerdir. 1938 Avrupası'nın hâli ise tarihçilerin malûmudur. 2008 şartlarına hiç mi hiç benzemez. Askerlik gibi dış politika ve iç reform alanlarında da dâhi olan, bu sebeple hayatında olduğu gibi bugün de epey muârızı bulunan Atatürk, Balkan Paktı'nın ve Orta Doğu'da Sâdâbâd Paktı'nın kurucusudur. Asıl hedefinin ise İngiltere-Fransa ile ittifak ve Birleşik Amerika'ya yakınlaşma olduğu, tam bu safhada öldüğü, siyasî tarih meraklılarının malûmudur. 1938 rejimine dönmek akıldan bile geçmez. Türkiye'ye vakit kaybettirir. Zaten imkânsızdır. 17. yüzyıl Türk politika ve fikir adamlarının, Kaanûnî devrine, 1566'ya dönerek eskisi derecesinde mükemmel bir imparatorluk oluşacağı kanaati, bize Batı'ya dönük reformlar için ancak vakit kaybettirmiştir. Batı'ya dönük reformlar büyük tereddüt, mahcubiyet ve ihtiyatla ancak 1718'de başlayabilmiştir. Cemil Çiçek'in dediği gibi Türkiye, Ergenekon'la Kapatma Davası arasına sıkıştı. Niçin bu duruma geldik? Buna geçmişteki ve günümüzdeki hiçbir parti doğru cevap veremiyor. Zira her parti kendini doğru ve haklı, rakibini yanlış ve haksız görmüştür. Zaten uzun geçmişe ve geleneklere sahip partilere dayanan Batı demokrasisine erişemediğimiz âşikârdır.