Dünya İran'la meşgul. Türkiye gündemi epey farklı: Bir gazetenin yayınladığı sahte veya gerçek askerî rapor, AK Parti ve Fethullah Gülen Hoca'ya karşı bir komplo taslağı mı? Askerle siyasî iktidarı karşı karşıya getirmek teşebbüsü mü? Silâhlı kuvvetlerimizi gözden düşürmek, darbe peşinde göstermek arzusu mu? Henüz meçhul. Diğer konu da aynı mahiyette: Dolmabahçe Sarayı'nda Başbakanımız'la dönemin genel kurmay başkanı ne konuştular? Mülâkat sahipleri (devlet sırrıdır) diyorlar. Demokrasilerde kapalı konuşmalar yapılamaz iddiası sürüp gidiyor. Dolmabahçe mülâkatının üzerinden 2 yıl geçti. Her türlü senaryo yazıldı. Büyük demokrasilerde devlet adamları çok gizli ve asla açıklanmayan ikili veya daha fazla kişi ile konuşmalar yaparlar. Bizdeki gibi her çeşit kapalı toplantıdan sonra kapıda bekleyen medya mensuplarına açıklamak âdeti yoktur. Türkiye'nin yüklü hayatî meseleleri varken, bazıları, o meseleleri gündemden uzaklaştırmak istiyorlar gibi. İran'da derin devlet, dinî liderliktir. Cumhurbaşkanı üzerindedir. Yürürlükteki rejimi kendilerinin en iyi koruyacaklarına inanan kuvvete "derin devlet" diyoruz. Totaliter ülkelerde derin devletin, silâhlı kuvvetler dışında rejim muhafızları vardır. Tarihteki en ünlü örneği -evlere şenlik- Gestapo'dur. Irak'takini Amerika ortadan kaldırdı. İran'da ise rejim muhafızları dinî lidere bağlı, tam manasiyle egemen kuvvettir. Ben, Orta Doğu'nun daha da karışacağı fikrindeyim. Pakistan'ın topyekûn savaşa girmesi muhtemeldir, hattâ kesindir diyebilirim. İsrail başbakanı Netanyahu ise (Filistin devleti kurulsun ama ordusu olmasın, Kudüs bölünemez yerleşme merkezlerimizin hinterlandları bulunması tabiidir) mealinde konuşarak zihinleri bulandırdı. Amerika, Netanyahu'nun söylediklerini, Filistin barışına atılmış bir adım şeklinde yorumladı. Araplar ise protesto etti. Yalnız İran dünya ile dalga geçecek değil ya, İsrail de ayni üslûba büründü. İki taraf da zaman kazanmak istiyor, bir şeyler bekliyor.