Anglo-Sakson demokrasisinin temelinde, olmazsa olmaz bir ilke, mutlak çizgiye epey yakın basın hürriyetidir. Zorunlu etik ve milli kısıtlamalar dışında medya; haber almak, haberi ulaştırmak, haberi yorumlamakta tamamen hürdür. Modern Türkiye de Anglo-Sakson demokrasisini, birçok ülke gibi, en az sakıncalı rejim şeklinde benimsemiş ve uygulamıştır. Şimdi İngilizler'le Amerikalılar, Irak'ta Saddam ile tarafsız medyayı karıştırdılar diye, demokrasiye güvenimizi azaltalım mı? Zira medya hürriyeti yok, demokrasi yoktur. Amerika, kendisine hasım medyayı değil, İspanya, Ukrayna, Birleşik Emirlikler, Katar gibi en dost medyayı da vuruyor. Tank ve topları ile medya mensuplarını, gazetecileri öldürüyor. Amerika'ya başkomutanlık karargâhı kurması için topraklarını açan Katar'ın el-Cezire ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Abu Dabî televizyonları, her dürüst ve tarafsız medya gibi, elbette Müttefikler'in Irak'ta yaptıkları uygunsuzlukları da tespit ve teşhis edecektir. Misyonları budur. Irak halkına dehşet salmak, Amerika için doğru politika değildir. Bin Lâdin'i yakalıyamayan Amerika, şimdi de Saddam'ı elden kaçıracağı kompleksinin acısını Irak halkından çıkaramaz. Gazeteci öldüremez. Bunun kaza olduğu yalanına inanmamızı isteyemez. Tethiş metodları ile savaş belki bir hafta kısaltılabilir. Ama bir devletin imajını düzeltmek için yıllar gerekir. Kaldı ki Amerika halkı da kesinlikle gazeteci öldürmek gibi bir eylemi onaylamaz. Önümüzdeki 2004'te Başkan Bush, ikinci dönem için oy isteyecektir. Bugünden itibaren Türkiye'de, Musul ve Kerkük'ün düşmek üzere bulunması dolayısıyla, Amerikan aleyhtarlığı şiddetlenecek. Halbuki aklımızın asgarîsini (en azını) kullanabilse idik, bugün Amerikalılar'la birlikte Musul ve Kerkük'te silâh ve bayrak gösteriyorduk...