Dün öğleyin dünya medyasında birinci haber, Iraklı gazeteci Muntazar Zeydî'nin 9 ay yattığı cezaevinden salıverilmesi idi. Geçen yıl Başkan Bush'a, Bağdad ziyaretindeki basın toplantısında, 4 saniye ara ile iki ayakkabısını fırlatarak tarihe geçen gazeteci... Başkan, iki papucu da bir santim ara ile yüzüne ve vücuduna değdirmeden eğilerek def etmiş, epey idmanlı olduğunu kanıtlamıştı. Bizim kültürümüzde kişiye ayakkabısını fırlatmak, en büyük hakaretlerden sayılır. Bu bakımdan Muntazar, Irak'ta millî kahramandır. Irak'ı işgalle kalmayıp âdetâ Irak medeniyetini kazımak isteyen Bush'a hayatı boyunca asla buna benzer bir ustalıkla karşılık verilmedi. Saddam ise, Bağdad'ın en turistik otelinin giriş kapısının zeminine koskocaman bir Bush resmi kazdırıp çoğu yabancı binlerce kişiye çiğnetmişti. Atatürk'ün İzmir'e girişinde (9 Eylül 1922), yolu üzerine serilen Yunan bayrağını bir dakika bekleyerek kaldırttıktan sonra geçmesi ile mukayese ediniz. Derinlemesine kültür farkları kendini belli eder. Başbakan Tayyip Erdoğan, İstanbul'da Suriye Cumhurbaşkanı ile iftar edecek. Beşar Esad, herhalde (biz Suriye'de terorist Müslüman Kardeşler eylemden vaz geçince afvettik, siz de PKK için ayni şeyi yapıp terörden kurtulun!) diyecek. Tabii bunu, diplomatik bir üslûb içinde söyleyecek. Sayın Erdoğan, Kurul üyesi bakanlardan sonra Orgeneral Başbuğ ile mutat görüşmesini iki gün önceye alarak konuştu.. İstanbul'dan Amerika'ya hareket edecek. Bu önemli ziyaretin arefesinde Putin "Avrupa'ya giden petrol ve gazın Ukrayna yerine Türkiye'den geçmesi gerekir" süper cümlesini söylemesin mi? Türkiye ise, ABD ile İran'ı İstanbul'da buluşturup konuşturmak için Tahran'ın cevabını bekliyor. Bu derecede karmaşık bir tabloya bir de 6.7 milyar dolar tutarında Patriot'lar konusunun birden ortaya atılmasını eklersek, dış politikanın epey çatallaştığını yazabiliriz. Doğru adım atacak devlet kazanacak...