Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye denen yönetilmesi büyük maharet gerektiren muazzam ülkede işleri başından aşmışken Şam'a gitti. Demek o coğrafyada olumlu gelişmeler ihtimali gördü. Öyle ya! İsrail, Golan tepelerini Suriye'ye vereceğini ihsâs etti. Bu, Mısır ve Ürdün'den sonra Suriye'nin de İsrail'le barış yapması demek. Artık İsrailli turistler, Petra ve Şermu'ş-Şeyh yanında Şam'ın, Haleb'in letafetlerinden yararlanabileceklerdir. Tabii Suriye'nin İsrail'le barışı demek, İran'ın Akdeniz'den kovulması demektir. Tahran, kıyametleri koparacaktır. Zaten İsrail'in Golan'ı bırakması ihtimali hiç yoktur. Zaman boyutunu kullanabilmek için ortaya atılan bir motiftir. Haddim olmayarak bendenize göre, asrımızın ancak 2. yarısında, iki taraf da iyice yorulunca, Filistin meselesi tavsayıp kendiliğinden çözülecektir. Ama o vakte kadar akan kanı durdurmaya yarayacak her gayret yerindedir. İnsanlık icabıdır. Hiçbir teşebbüs esirgenmemelidir. Bu gayretlerin başka bir faydası da vardır: Girişimci taraflara 3. Nobel'i getirir. Filistin'de barışa hizmet konusunda 1. Nobel Barış Ödülü'nü,1978'de Mısırlı Enverü's-Sâdât ve İsrailli Menahem Begin aldı. 16 yıl sonra 2.'sini 1994'te Filistinli Yâser Arafat ile İsrailli İzhak Rabin paylaştı. Şimdi 14 yıl daha geçti. Önümüzdeki Nobel'i gene bir Müslümanla bir Musevî paylaşabilir. Sayın Abdullah Gül mü olur, Sayın Tayyip Erdoğan mı? hususunda Oslo karar verecektir. İsrail'den alacak adam mutlaka çıkar. Nobel'in ikinci yarısının Türkiye'ye kaydığını sezen Amerika, eski başkan (1977-81) 84 yaşındaki Carter'ı harekete geçirdi. Carter, Türkiye'den aşağı kalmamak için, terörist başı ilân edilmiş Hamas komutanı ile görüşmeyi bile göze aldı. İsrail çok içerledi, Carter'ın şansı azaldı. Türkiye'ye de kızmıştı, ama aradan epey zaman geçti, tavsadı. Her yıl dağıtılan 6 Nobel ödülünün 5'ini Stockholm (İsveç), Barış Ödülü'nü ise Oslo (Norveç) verir (ilk 3 Nobel Barış 1901, 2 ve 3'te İsviçre'ye verilmişti). Siyasi bir branşta Nobel alan bir Türk'ü politikadan uzaklaştırmak kolay olmaz.