Ağca ve Pamuk konuları gündemden çıktı. İki konu da adalet sistemimizdeki aksaklıklardan doğmuştu. İkisi de çok problemli bir ülke olan Türkiye'nin gündemini işgal etti. Avrupa'nın ve Amerika'nın da ilgisini çekti. Kuş gribi ise gündemin alt sıralarına düştü. Hükûmet, bu belânın üzerine tavizsiz ivazsız gitti. Avrupa'nın, Amerika'nın bile takdirini kazandık. Bu salgını saklamayı tercih eden ülkelerden çok daha açık bir demokrasi olduğumuzu gösterdik. Köy ekonomimizin her zaman geçerliliğini koruyacak bir parçası olan kümes hayvancılığını ortadan kaldıracağımızı söyleyenler çıktı. Daha vahîmi, kuş düşmanlığının oluşmasıdır. Hayvan hakları bakımından da, bitki örtümüz bakımından da -ilkel demeye dilim varmıyor- yetersiz bir ülkeyiz. Ama bütün tarihimiz ve edebiyatımız kuş sevgisi ile dopdoludur. Kaç asırda kazandığımız bu medenî çizgiden tek adım geriye atmaya razı değiliz. Bu idrak ve çerçeve içinde hayvan hastalıkları salgını ile mücadelemizi yapacağız. Ekonomimizin sağlıklı gelişmesi üzerinde Başbakan ve Merkez Bankası Başkanı güvence verdiler. IMF'den kurtulup Avrupa ekonomileri seviyesine geleceğiz. Sağlıklı ekonomi içinde demokratik sistemdeki kusurlarımızın çözümlenmesi daha kolaylaşacaktır. Türkiye, bir hafta içinde gündem değiştiren, haftası haftasına, belki günü gününe benzemeyen hareketli bir ülke. Gittikçe Avrupa Birliği'ne yaklaşıyoruz ve bu husustaki inancımız pekişiyor. ABD ile politik ve stratejik paralellik kurmayı başarırsak, Büyük Türkiye hedefine erişeceğiz. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp Büyük Atatürk'ün ruhunu şâd edeceğiz. Yüce Meclis'e ait bulunup şuraya buraya dağıtarak sistemi bozduğumuz yetkilerin millî iradeye iadesi şarttır. Bunu, demokrasi ve laiklik ilkeleri ile zerre kadar oynamaya kalkışmaksızın yapacağız. Bir zamanlar makul seçim yasamız vardı. Milletvekili statüsü de sağlıklı idi. Egoist iktidarlar bu düzeni bozdu. Şimdi bocalıyoruz. Niçin Avrupa Birliği'nde geçerli ilkeleri kabûl etmiyoruz.