AK Parti iktidarının, konsensüs oluşmayan konularda, yasalarda, uygulamalarda direnmekten vaz geçtiği, geri adım attığı öğülmektedir. Şüphesiz bu tutum siyasî bir maharetin yanında ahlâkî bir değerdir. Üstelik, demokrasiye tam girememiş ülkelere mahsus hassasiyetleri ve alınganlıkları fazla olan Türkiye'de, gerginlikten kaçınmak bakımından da övgüye değer. Bütün bunlar doğrudur. Ancak, AK Parti'nin davranışlarına derinlemesine bakarsak, başka faktörler de göze çarpıyor ve bunlar, olumlu gelişmeler sayılmaz. Zira iktidarın, yönettiği devletin derinliklerine inemediği, nüfuz edemediği, hususiyet ve hassasiyetlerini ölçüp biçemediği ortaya çıkıyor. Devlet yapısını yeterince tanımayan müşavirlerin, iktidara yaramaz tavsiyelerini de buna eklemek gerekiyor. Çankaya, Anayasa Mahkemesi, Millî Güvenlik Kurulu, Yargıtay, Danıştay, medya, iş alemi ve benzeri güçler, yetkilerinin sınırlarına dayanarak, iktidarı adeta paylaşıyorlar. Zira Devlet yönetimi, boşluk kaldırmaz. Fonksiyonunu îfada kusur gösterenin boşluğu hemen başkalarınca doldurulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden güven alarak icranın başına geçen hükümetin, iktidarını bu gibi yan kuruluşlarla bölüşmesi demokrasilerde hoş karşılanmaz. Ama iktidar, yönettiği devletin bünyesini bilecektir. Olmazı zorlamıyacaktır. Acaba tutar mı kabilinden, hele parti menfaatlerine dayalı teşebbüslerde bulunmıyacaktır. Tecrübe edip geri çekilmek, fazla kullanıldığı takdirde, zaaf şeklinde anlaşılan bir meziyettir. İktidarın meşru otoritesi yıpranır. Bu takdirde ortaya çıkacak muhtemel tablo, hem antidemokratiktir, hem de Türkiye'nin mutlak ihtiyaç duyduğu reform hamlesini zayıflatır. Üstelik iktidar, hem kurnaz, hem çekingen davranmakla itham edilebilir. Merkez Sağ partileri bir türlü içine sindiremeyen, Menderes'i, Demirel'i, Özal'ı beğenemeyen sevgili statükocularımız, AK Parti'nin açığını yakalamak için çok daha hevesli davranacaklardır.