Birleşmiş Milletler'in Bağdad merkezini bomba ile -içindeki insanlarla birlikte- yok etmek, yeterli derecede vahşi bir terör eylemi idi. Necef'teki trajedinin boyutları ise doğrusu şaşırtıcıdır. Bir din adamını öldürmek için Hazret-i Ali bile kaale alınmamıştır. Geçmişi hatırlayınca, buna benzer faciaların, İslâm tarihinin akışını etkilediğini görürüz. 27 Ocak 661 günü Hazret-i Ali Efendimiz, gene Necef'e bitişik Küfe'de, gene Müslüman geçinenlerce şehid edilmişti. Demek ki, ne mukaddesat, ne insanlık duygusu taşımayan mahlûkların cirit attıkları, çok netameli topraklardayız. Zaten Kerbelâ da, Necef'in az kuzeyindedir. Birleşmiş Milletler, Irak'tan tası tarağı toplayıp Bağdat'tan Amman'a taşındı. Şimdi biz, Türk askerini BM kararı ve şartı ile davet eden Iraklılar'a nasıl güvenelim? ABD ile BM'yi karşı karşıya getirmek için bizi de âlet ettikleri âşikardır. BM, milletlerin haklarını çok da titizlikle koruyan bir teşkilat değildir. Kıbrıs Türkü'nü sürekli pas geçmiştir. Biz de Birleşmiş Milletler'in Kıbrıs kararlarını dinlemedik. ABD, acaba Irak'a, dolayısıyle Washington'ın işlerine Birleşmiş Milletler'i karıştırmak ister mi? Bu sorunun cevabı şudur: Kendi politikası yönünde kararlar çıkartmak ister. Aksi takdirde BM'ye hiç önem vermiyeceği kesindir. Yanına İngiltere'yi katarak 21. yüzyılı refah içinde yaşamak projesini sürdürecektir. Bu hedefin dışında, hangi ülke Pax Americana'ya ne nisbette yaklaşırsa, o ülkeye o oranda yakınlık gösterecektir. Ankara, politikasını hayaller üzerinde değil, bu gerçek üzerine kurmalıdır. Zira Türkiye'nin 21. asırda hangi çizgide bir hayat geçireceğini, bu politika belirleyecektir.