Irak'ta iç savaş, 1930'lu yılların 'İspanya iç savaşı' boyutlarına yaklaştı. Bir milyon İspanyol ölmüş, güzel bir ülke harabeye dönmüş nice tarih ve kültür mirası mahvolmuştu. Bugün Irak'ta buna benzer bir kardeş kıyımı görülüyor. Kimin kimi nasıl ve niçin vurduğu belli değil. Tıpkı vaktiyle İspanya iç savaşındaki gibi, Irak'ta da, pek çok yabancı devletten gelen, idealleri için savaştıklarını söyleyen insanlar var. Her taraftan Irak'a doluşuyorlar. Çölleri aşıyor, dağlardan iniyor, nehirlerden geçiyor, kendilerine bomba patlatacak, erkek kadın, genç yaşlı, çocuk bebek öldürecek alanlar buluyorlar. Terörün bir meslek, bir geçim kaynağı olduğunu biliyoruz. Adam (veya kadın), hayatını bununla kazanıyor, hattâ ailesine bu suretle bakıyor. Hepsi birer örgüte, örgütler bazı devletlere bağlı. İşgalci kuvvet, yani Amerika ve yardımcıları, asayişi sağlamaktan pek çok uzak. Acaba asayişi sağlamak istiyor mu, yoksa olayları oluruna mı bırakıyor diye, şüphelenmemek mümkün değil. Ama dev Birleşik Amerika'nın, bu coğrafyanın acemisi olduğunda artık ittifak oluştu. Bremer denen genel vali örnek verilebilir. Onun vukufsuzluğu, beceriksizliği, yeteneksizliği, tarihçilerce, dillere destan örnek şeklinde değerlendirilecektir. Osmanlı'nın Zurnazen Mustafa Paşa'sı, eyaletlerini daha iyi yönetmişti. Acaba, Irak üç otonomiye veya basbayağı üç bağımsız devlete bölünse ne olur? Hemen arz edeyim; facianın boyutları, 'İspanya iç savaşı'nı geçer. İspanya'da iç savaş yıllarında nüfus (25 milyon), bugünkü Irak nüfusunun biraz altında idi ve İspanya ile Irak'ın yüzölçümü bakımından biribirine yakın bulunduklarını da hatırlatıyorum. Ayrıca İspanya'da veya bir kısmında Arap yönetiminin 711 yılından 1492'ye kadar sürdüğünü de ekleyelim. Irak Kürt, Sünnî, Şîî diye üçe bölünürse, sınırlar nasıl çizilirse çizilsin, her birinde, diğer ikisinden milyonlarca azınlık kalacaktır. Diğer azınlıkları da ilâve buyurun. Kan gövdeyi götürecektir. Nerden patlak vereceği de besbellidir: Kerkük'ten...