Mahmûd Ahmed-i Nejâd'ın ikinci 4 yıllık cumhurbaşkanlığı dönemi, İran milletinin genel tasvibini kazanamadı. Milleti ikiye böldü. Seçimde hile olduğu anlaşılıyor. Çapı bilinmiyor. Sonucu değiştirecek derecede miydi, meçhul. Ahmed-i Nejâd'ın okumuş, aydın kitleden fazla oy almadığı ortada. Bu aydın kitle İran'da, Asya kıt'asının en yüksek seviyelerinden birini oluşturur. Orta öğrenim görmüş bir İranlı, anadili Farsça olsun, Türkçe olsun, bin yıl önceki Firdevsî'yi okuyup anlar. Türkiye'de doktora derecesinde öğrenim görenler Refik Hâlid ve Reşad Nûri'yi sadeleştirilmişinden okuyorlar (sadeleştirmek=gerçek Türkçe kelimeleri uydurukları ile değiştirmek). İran'la en ilgili Batı devleti şüphesiz Amerika'dır. Başkan Obama'nın İran seçimi için eleştirileri yalnız cumhuriyetçiler değil bazı demokratlar'ca da hafif bulundu. İran rejimi, dünya çapında beğenilmedi. Demokrasi dünyasında ise son cumhurbaşkanı seçimi ile bu beğenmezlik büsbütün açığa vurdu. Tasvipsizlik, dinî kurallarla yönetildiğinden fazla otoriter'liği aşan totaliter bir rejim oluşması ile, gittikçe genişlik kazandı. İran devrimi, 1789 Fransız ve 1917 Rus devrimlerinden sonra, tarihin büyük ihtilâllerinden biridir. Monarşiden cumhuriyete geçmek gibi basit bir inkılâp değildir. Hemen hemen dünyaya meydan okuyan bir tempoda gelişti. Vaktiyle Fransa'da ve Rusya'da olduğu gibi... Bu tip ihtilâller, çeşitli evrelerden (safhalardan) geçip ilerler. Her geçiş daha şiddet taşıyabilir, daha kanlı olabilir. Sonunda halk, bu kadar yüksek bir tansiyon için yaşamaktan bıkar, her konudaki sınırlamalardan bunalır, yaka silker, normal yönetime adım atılır. İran henüz bu çizginin epey uzağındadır.