İstanbul'u sel basması, tabii âfetlerin akıldan geçmez sürprizler yapabileceğinin en üzücü misalidir. Zira İstanbul'da yüzyılda bir yıkıcı deprem olabilir. Osmanlı dönemindeki kadar değilse bile sık sık yangın çıkabilir. Tarihî binaları yakan alçaklar hiç eksik olmaz. Ama 6 saatte o derecede yoğun yağmur... ve oluşturduğu can alıcı sel... Tasavvur edilebilir değildi. Bu kesafette yağış meselâ Hindistan'da yılın muson mevsiminde vuku bulur (muson, zaten mevsim kelimesi ile aynıdır). Hindistan ziyaretlerimi muson aylarına rastlatmamaya özen göstermişimdir. Zira sokağa çıkamazsınız maazallah... Tabiatin çıldırdığı böylesine bir âfeti bile iç politika malzemesi yapmayalım mı? Sel üzerinden muhalefet... Epey acayip kaçtı. İstanbul'un çarpık yapılanmasının tepkisi ve eleştirisi ise, 1950'den beri bu konuda tenkıtten münezzeh bir dönem yoktur. Bin altı yüz (1600) yıl müddetle 3 cihan devletine taht şehri olan dünya incisi İstanbul, Türk'ün 2700 yıllık tarihinde oluşturduğu medeniyet ve kültürün zirvesinin yaşandığı beldedir. Bugün de Türkiye'nin kültür, medya, finans merkezidir. 1924'ten başlıyarak önce yavaş yavaş, sonra hızla yağmalanan, başka kültürlerden gelen milyonlarca nüfus karşısında bocalayan, şaşıran, değişime uğrayan İstanbul, Avrupa'nın geçici kültür başkenti olduğu şu sırada inşallah hakettiği ilgiye, itinaya kavuşur. Pek esef verici bu büyük âfete çok üzülen İstanbul doğumlu başbakanımız Tayyip Erdoğan'ın, muhteşem beldemiz için son söylediklerini gerçekleştireceğine şüphe yoktur.