Kasr-ı Şîrîn'den beri...

A -
A +

17 Mayıs 1639 Kasr-ı Şîrîn Anlaşması, Osmanlı-Safevî, dolayısıyla bugünki Türkiye-İran, Irak-İran, Ermenistan-İran sınırlarını çizdi. 1639 sulhundan sonra İran'la -ilk ikisi en büyük çapta- 5 savaş daha yaptık. Sınırlar çok değişti. Ama sonunda gene Dördüncü Sultan Murad'ın onayladığı Irak'ı, Arabistan'ı bizde bırakan, Kafkasya'yı ise aramızda paylaştıran Kasr-ı Şirin sınırlarına dönüldü. O halde: Bugünki sınırlarımız 1639'dakidir. Ancak İran'la savaşlarımız sürüp gitti, 1639'da sona ermedi. 1723-1746'da İran'la 23 yıl süren dehşetli bir savaş yaptık. Nâdir Şâh Avşar gibi Türk'lüğün yetiştirdiği son cihangir, İran'ı bize karşı savunduğu için, İran'dan bu savaşta aldığımız 300.000 km2 ülkeleri geri vererek Kasr-ı Şîrîn sınırlarına döndük. Zira Almanya ve Rusya imparatorlukları gibi iki müthiş düşmanla tek başımıza savaşıyorduk. Avrupa'da savaşırken sürekli bizi arkadan vurmayı devlet politikası hâline getiren İran, Rusya ile çok belâlı bir savaşımızdan faydalanarak Basra'yı almaya kalkışınca 1775-79'da tekrar savaştık. Mora'da Yunan ihtilâli başlayıp İngiltere, Fransa, Rusya karşımızda yer alınca İran fırsatı kaçırır mı? Bu defa bizden Bağdad ile Bitlis'i almak isteyip topraklarımızı işgale başladı. 1821-23 savaşını yapıp def ettik. İran bizimle işbirliğine yanaşmadığı için Rusya kolayca bir bize, bir ona vurarak iki imparatorluğun paylaştığı Kafkasya'yı işgal etti. Bugünki modern diplomasimizin kurucusu Mustafa Reşid Paşa, Yunanistan ile İran'ın küçük ve kalleş tutumlarına karşı sürekli uyanık bulunmamızı, Devlet politikamızın ilkeleri arasına koydu. 1914-18 Cihan Harbi'nde ordularımız derinlemesine İran topraklarına girdi. Ancak 1878'de biz Rusya ile ölüm kalım savaşı yaparken İran'ın işgal ettiği Kotur kazamız bile o tarafta kaldı. 1925'e kadar hepsi Türk olan Safevî, Avşar ve Kaçar hanedanları, 16. asırda Türkmen Devleti denen İran'da saltanat sürdü. Ama iki devlet arasında yalnız Atatürk ile Rızâ Şâh, Türkçe konuşarak samimi işbirliği kurdu. Bu dönem 1938'de Atatürk'le sona erdi. Nüfusunun iki buçukta biri Türk olan, Türkçe konuşan İran'da Fars'laştırma politikası sürüp gitti. 1920'den sonra İran'la Mısır, hilâfeti ve imparatorluk kavramını kendi iradesiyle tasfiye eden Türkiye'den boşalan İslâm dünyasının liderliğine soyundular. Türk aleyhdarlığını benimsediler. Asırlarca o pozisyonda bulunduğumuz için, bizim artık liderliği aklımızdan geçirmediğimize hiç inanmadılar. Zayıf, yoksul ve sorunlu bir Türkiye oluşması için çalışanlar arasında yer aldılar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.