Kıbrıs ve PKK konuları Türkiye dış politikasını haciz ve hacir altına aldı. Cümle ağır oldu ama, katı gerçek budur. Kıbrıs bize Avrupa Birliği'ne ve PKK ise Amerika ile ilişkilerimize mal olmak çizgilerine kadar geldi. Zira Kıbrıs'ta fırsat kaçırdık, çözümsüzlük çözümdür kıt zekalı politikasının tutsağı olduk. PKK'ya gelince eninde sonunda ortadan kaldıracağız ama, 1 Mart'ta yanılmasa idik, bugün PKK'sız bir Kürt meselesini daha kolay hallederdik. Condoleezza Rice Hanım'ın söylediklerini, diplomatlarımız iyi anlamak durumundadır. PKK'nın işini bitirmek için vakit istiyor. Neyi bekliyor da vakit istiyor? diye elbette düşünenlerimiz vardır. Ankara'nın Suriye ve İran konularında ne dereceye kadar Amerika'nın yanında kalacağını görmek istiyor. Umduğu stratejik yakınlık oluşmazsa, Amerika, PKK'yı üzerimize, ilaveten Suriye ile İran'a salıvermekte devam edecektir. Brüksel'e gelince, 3 Ekim'in şartlarının 10 gün kala bile belirlenmemiş olması, Avrupa Birliği'nin büyük zaafıdır. Avusturya, eski eyaleti Hırvatistan'a sahip çıkıyor. Türkiye üzerinden sinsi bir pazarlık yapıyor. Fransa siyasetini belirlemiş değil, dalgalanıyor. Yanlış hesaplar yaparsa, Avrupa Birliği'ni ikiye bölmeye kadar gidebilir. O kadar kolay ve basittir: İngiltere, Fransa tarafından etkisizleştirildiğine karar verirse, AB üyelerinin yarısını yanına alıp ABD patronajında NAFTA ile tam iş birliğine girişir. Ne yapalım? PKK'yı kendi güvenlik güçlerimizle halledip, politikamızı değiştirmedikçe bu konuda Amerika'dan bir şey beklemeyelim. Kıbrıs'ta elbette Türk haklarını savunalım ama, bazı Avrupa devletlerinin kalleşlikleri dolayısıyla küsmeyelim. Brüksel müzakerelerine süper ve süper şekilde hazır bulunalım. Bu hususta ihmal ve bıkkınlık göstermeyelim. Gene olmazsa, AB'nin alternatifi Türkiye için NAFTA'dır. Hayır Pekin'dir, falandır ve filandır diyenlere sakın aldanmayalım, inanmayalım, kanmayalım.