Bir İsrail gazetesi, Aralık ayında Brüksel'den AB için müzakere tarihi alamadığımız takdirde Türkiye'de neler olacağını yazmış. Aldığımız takdirde bile, Türkiye'nin artık İsrail'den değil, Avrupa'dan silah edineceğini, Türk-İsrail ilişkilerinin gevşeyeceğini ileri sürmüş. Bunlar kötü senaryolar... Tarih alamazsak, olumlu gelişmeler gerçekleşeceğini kimse iddia etmiyor. Af buyurun, bizim statükocularımızı unuttum, onlar böyle bir ihtimalin, Türkiye için en hayırlısı olacağı fikrinde hâlâ direniyorlar. Ve çok sabırla aralık ayını bekliyorlar. Biz AB taraftarlarına hadlerimizi bildirmek için!.. Ama tarih alıp müzakereye başlasak bile, İsrail'le ilişkilerimizin gevşeyeceğini ileri sürmek, doğru bir tahmin değil. Sadece İsrail'in kuşkularını dile getiriyor. AB üyesi bir Türkiye, Birleşik Amerika ile de, İsrail'le de ilişkilerini asla ihmal etmiyecektir. İlişkilerimizi, ancak İsrail'in, Kuzey Irak işlerine karışması bozabilir. Bunu Başbakanımız, İsrail'e göre fazla yüksek sesle, söyledi. Bununla beraber, İsrail'in kuşkusu ortadadır. Bunu izale etmek için karşılıklı gayret gösterelim. Türk devletine dostluğun zerresini esirgemiş, terör çetelerini üretip üzerimize salıp kol kanat germiş komşularımıza, bu coğrafyanın insanlarıdır, eski eyalet veya ilçelerimizdir diye fazla yaklaşmak, bırakınız İsrail'i, Birleşik Amerika'yı da hoşnud etmez. Çok budala bir dış politika görüşü, kesin zaruret olmaksızın, dünyanın birinci devletini karşısına alabilir (Reşid Paşa'nın Tanzimat dış siyasetinin ilkelerinden biri). Bu hatayı bir defa yaptık, 1914 yılı idi, İmparatorluğumuzu kaybettik. Bir daha yapmayız. Dostluğumuza hiç bir şekilde cevap vermeyen pestenkerâni ülkeleri ve insanları memnun kılmak gibi bir misyonumuz yoktur. İmparatorluk yönetmiyoruz. Milli bir devletin yüksek menfaatlerini savunuyoruz. Çok daha kolay olması gerekir. İlk fırsatta ben siz sevgili okuyucularıma, Aralık'tan sonra olabilecekler hakkında, çok daha gerçeklere oturan, iyimser senaryolar kaleme alayım da, kötü senaryoların çanına ot tıkayalım...