Seçim, demokrasilerde, krizlerin ilacıdır. Yeni kadrolar oluşturarak yeni ümitlerin ufkunu açar. Ülkenin sahibi halk, beğenmediklerini sandıklara gömer, hâk ile yeksân eyler. Gözüne kestirdiklerine oy yağdırır, iktidar yolunu açar. Demokrasi şahlanır. Millî irade ortaya çıkar. Ama şartları vardır: Seçim kanunu sakat, düzensiz, modası geçmişse, aksaklık olur. Münakaşalara, gerginliklere zemin hazırlar. Biz, berbat bir seçim yasası ile seçimler yaptık. Üstelik 4 yılı aştık. Yasayı düzeltmek için ne iktidar, ne muhalefet, kılını kıpırtdatmadı. Birinci parti durumundaki AK Parti'yi anlamak mümkün. Nasıl olsa birinci çıkacağının güveni içinde, bir de çıkarabildiğim kadar çıkarayım hevesine kapılıyor. Ama diğer partilerin akıllarına şaşıyorum. Bir aksama gerçekleşirse, dışarıda kalırlarsa, bu sütunda, o partileri yönetenlerin liyakatsizliklerini ismen, ağır ithamlarla sergileyeceğim. Zira ancak eksik akıllılar, millî iradeyi çarpıtmaya göz yumar. Seçmenin ne yapacağı belli değildir. 1995'te 1. parti olarak başbakanlığı kapan Ecevit'in partisi 2002'de yüzde 2.2 oy aldı. Önümüzdeki temmuz içinde yapılacak seçimde seçmen, AK Parti'nin askerle geçinemediğine karar verirse, Milliyetçi Hareket Partisi birinci çıkar. Askerin AK Parti'yi mağdur kıldığına inanırsa, gene Adalet ve Kalkınma Partisi birincidir. Diğer partiler sınıfta kalır. Bunun dehşet senaryosu olduğunu biliyorum. Ama en uç senaryo da değildir. AK Parti'nin silme 550 çıkaracağı seçim, en uç senaryodur. Matematikte kara cümle sahipleri bile bu ihtimalin varit bulunduğuna inanırlar. Demokratik düzenimiz gereği her şeyin sorumlusu başbakandır. Tayyip Erdoğan bu krizi doğru yönetirse, halkımızca devlet adamı kimliği sandıkta tescil edilecektir. Doğru yönetemezse, halkımız, devlet adamlığı vasfından şüphesini açığa vuracaktır.