Türkiye'deki baş örtüsü anlaşmazlığının parti kapatma teşebbüsüne doğru gelişme serüveni, dış ülkelerde ilgiyle izlendi, izleniyor, izlenecek. Dışarımız, Türk'ü sevmeyenlerle doludur. Gazetecinin evini arayıp gece alıp götürmek, şaibesiz bir seçim sonunda yüzde 47 ile iktidar olan partinin kapatılmasını ve düzinelerce milletvekilinin doğru yanlış söyledikleri lâflardan dolayı siyasetten men'ini istemek, milletimizin karşıtlarını sevindirdi. Hem de nasıl... Zira Türkiye'de demokrasinin yürümediğinin göstergeleri sayıldı. Düşününüz sevgili okuyucularım, -Allah sayılarını arttırsın- 60 Müslüman devlet içinde tek demokrasi, tek laik, en güçlü silâhlı kuvvetlerle tek NATO üyesi, AB adayı ve ABD'nin stratejik müttefiki, biziz. Onların yerinde olsanız kıskanmaz mısınız? Acaba kıskanmakla mı kaldılar? Türkiye'de demokrasinin bozulması için yardıma girişenler var mı? Bizi AB üyesi görmek istemeyenlerden tutunuz da, askerî gücümüzden ürkenler, Adriyatik'le Çin arasındaki Türk âlemine ilgimiz artar mı endişesi besleyenler, 11.500 dolar iştirâ (satınalma) gücüne erişmemizden dehşete düşenler yok mudur? Hasım devletlerin emeli, Türk ordusunu iç politika ve yönetime zorlıyarak aslî görevini zayıflatmaktır. Puslu havalar oluşunca, ülkemize ajanların dolduğu günleri unutmadık. Dışardaki karşıtlarına içeride fesat fırsatı vermemek, her milletin hakkıdır. Krizin bu tarafını da gözden kaçırmayalım. Krizi bir an önce yüzümüzün akı ile sona erdirelim. Millî arzu budur. Aynı günde Amerika Başkan Yardımcısı ile Türkmenistan Cumhurbaşkanı'nın Çankaya'da bulunması, pek çok devlette değerlendirilmiştir. Yolumuzu kesmek teşebbüsleri başlayacaktır. Ama en kestirmeden Türk'ün yolunu kesmek, demokrasimizin krize sokulması ile mümkündür. Şimdi bu periodun içindeyiz. Maalesef...