Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitim ve kültür alanlarındaki düzeyi, Asya ve Latin Amerika'nın gerilerine düştü. Afrika düzeyine yaklaştı. Kitap ve gazete tirajlarına bakınız. Ancak 10 yıl önce komünist ceberutundan kurtulabilen devletlerle kıyaslayınız. Utanç duyarsınız. Ben utanıyorum. Halbuki Atatürk'ten Türk milletinin utanmak için yaratılmadığını öğrenmiştim, öyle demişti. Yanılmış mıydı? Eğitim ve kültür çıkmazının temelinde birinci derecede yoksulluk yatar. Öğretmenlerimize ve öğretim üyelerine ödediğmiz maaşlar rezalettir. Bu maaşla nasıl eğitim ve ilim yapılır? Nasıl kitap ve gazete alınır? Eğitim, kültür ve sağlık alanlarında çözüme ulaşamadık. Avrupa standartlarını benimsemeden ulaşmamız asla mümkün değildir. Başta Birleşmiş Milletler, uluslararası kuruluşlar, dünya ülkelerinin durumları hakkında sürekli istatistikler yayınlıyor. Türkiye'nin değil yerini muhafaza etmek, gittikçe gerilere düştüğünü görüp kahroluyoruz. Hiç ilerlemiyor muyuz? Şunu anlatamadık ki, elbette ilerliyoruz. Ama bizim dışımızda dünyanın ilerleme hızını bir türlü yakalıyamadık. Mesele budur. Son defa dünya devletleri arasında genel bütçedeki eğitim-öğretim payı oranlarında Türkiye yüzde 2,2 ile 105. sırada gösterildi. Bu oran Kenya'da bile yüzde 6,5'tir. Tunus'ta yüzde 6,7 ve Mısır'da yüzde 4,6, Kırgızistan'da 5,3'tür. Nüfus artışı felâketine bizden çok daha vahîm şekilde yakasını kaptıran Hindistan'da yüzde 3,3, dünyanın en yoksul iki ülkesinden Etiyopya'da ve Burundi'de yüzde 4'tür. Bütçesini faizlere yatıran, servetini dışarıya kaçırtan, büyük ekonomik krizin geldiğini öngöremeyen IMF'ye hesap sormak bir yana, büsbütün bağlanan Türkiye'de, gündelik dedim dedi palavralarından kurtulup çözüm üretebilen ortam oluşturmaktan başka çare yoktur. Eğitim ve sağlık alanlarını toplum dengelerini pas geçmemek şartıyla hızla özelleştirmek için ne yapıyoruz. Bana göre sadece lâf üretiyoruz.