HAFTALIK DURUM 
Okuyucularım uzun zamandan beri ısrarla (Türk milliyetçiliği, Atatürk milliyetçiliği, ulusalcılık) aynı ideolojiler midir, farklı mıdırlar anlamında sorular sorar. Bilhassa şahsî fikrimi ve değerlendirmemi istiyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği ana fikri, felsefesi, ideolojisi üzerine kuruldu. Atatürk öyle istedi. Kendisine mahsus bir milliyetçilik iddia etmedi. Ziyâ Gökalp'in Türkçülük adını verdiği miliyetçilik fraksiyonunu kabûl ve tatbik etti. İnönü, Türkçülüğün bazı taraflarından hoşlanmadı. Kendisini Millî Şef, Atatürk'ü Ebedî Şef ilân etti. Basında artık Atatürk yerine Ebedî Şef, hele İnönü yerine kesinlikle Millî Şef yazılıyordu. Atatürk milliyetçiliğinin bu İnönü revizyonizmi, bugün asıl Atatürk milliyetçiliği sayılmaktadır. Recep Peker'in açık faşist tekliflerini ise resmen kabûl etmedi.
Daha Atatürk'ün hayatında Kemalizm denen, her şeyi Atatürk'e bağlamak isteyen dar bir milliyetçilik fraksiyonu oluştu. Prof. Feyzioğlu, bu Fransızca kelimeyi (Kémalisme) Atatürk milliyetçiliği şeklinde Türkçe'ye tercüme etti. 1982 anayasasında, evvelki anayasalarda milliyetçilik ve Türk milliyetçiliği varken Atatürk milliyetçiliği tabiri bunun yerini aldı.
Ancak bazıları, Atatürk milliyetçiliğini bile beğenmeyip, kendilerine ulusalcı demeye başladılar (Arapça millet kelimesini Moğolca ulus ile değiştirdiler). Ulusalcıların önemlice bir fraksiyonu şimdi Ergenekon denen davada yargılanıyorlar. Kökenlerinin hiç birbirine benzemediği, kendilerinden önce olduğu gibi Atatürk adını kendi istikametlerinde kullanan kişilerin çoğunluğu göze çarpıyor. Gerçekte nefret ettikleri demokrasi kavramına da kendilerine göre bir anlam vermişlerdir ki, kendi çizdikleri çerçeve dışında her şeyin yasaklandığı bir rejim şeklinde algılanabilir.
MİLLİ GÖRÜŞ
Türkiye Cumhuriyeti'nin -şu veya bu nüanslarla- kurulup yönetildiği ve süregelen sistemine karşıt öğreti, 1940'ların sonunda şair, edip, gazeteci Necip Fâzıl Kısakürek tarafından oluşturuldu. 1970'e doğru Prof. Necmeddin Erbakan buna millî görüş adını verdi ve politikada fiilen yürürlüğe koydu. Buradaki millî sıfatının, Türklük kavramı ile ilgisi yoktur, Müslüman toplumu manasındadır ve elbette Türkler'i de içine almaktadır. Esası, İslâmî temellere dayanan bir devlet yönetimi teklifidir. 1920'de Yahyâ Kemâl'in Türk Müslümanlığı dediği, bizim İslâm'ı uygulayış üslûbumuzla ilgisi yoktur. Daha çok Arap etkisindedir. Bununla beraber daha 1900'lerin başında Arap etkisi, hilâfet ve meşîhat başkenti İstanbul'da başlamıştır. Selefiyye ekolü etkisidir, İstanbul'da üretilmemiştir. Eşref Edîb'in yayınladığı ve Mehmed Akif'in başyazı yazdığı Sırât-ı Müstakıym ve Sebîlürreşâd dergisi başta, Meşrûtiyet dinî literatürümüzde Selefiyye etkisi henüz ilmî olarak incelenmemiştir.
Hanefî-Mâtürîdî-Tasavvuf'a dayalı Türk Müslümanlığı Şâfiî Eş'arî-Kelâm'a dayalı Arap Müslümanlığı'na nisbetle daha liberal bir anlayışa dayanır ki Selçuklu'yu, kesin şekilde de Osmanlı'yı oluşturmuştur.
YAHYA KEMAL
Atatürk, yeni rejimi yerleştirmek için, Selçuklu, bilhassa Osmanlı'yı önemsiz göstermek yolunu -geçici de olsa- seçti. Türk'ü doğrudan Orta Asya'ya bağladı. Yahyâ Kemal, Anadolu milliyetçiliğini esas almakla beraber, bu milletin Türkistan'da, Ahmed Yesevî'den kaynaklandığını vurgulamıştır. Ancak Yahyâ Kemal milliyetçiliğinde, medeniyet ve kültür estetiğinin doruğuna eriştiğimiz Osmanlı, pek çok ağırlıklıdır. Ama Yahyâ Kemal fikirlerini, Ziyâ Gökalp gibi kitap hâlinde toplamamıştır. Bunu Atatürk döneminde yanlış anlaşılır telâkki etmekle beraber esasen hayatında yayınlanmış tek kitabı bile yoktur. Fikirlerini, 10 cilt hâlinde ölümünden sonra toplanan şiir ve düz yazılarından çıkarmak, belirli bir kültür çizgisi istemektedir. En az okuyan bir millet olduğumuz matematik şekilde kanıtlandığı için, Yahyâ Kemâl'i orijinalinden anlamaya girişenlerimiz mahdut sayıda kalmıştır. Ancak şöyle özetleyebilirim: Gökalp bize öz kültürümüz olan Türk köyünü, Y. Kemâl ise İstanbul'u göstermiştir. Medeniyetler ve büyük kültürler köyden çıksa da kesin şekilde önemli şehirlerde oluştuğu için, Gökalp'in teklifi, temelden yanlıştır, romantiktir, geçici bir tekliften ibarettir. Bugün köy bütün dünyada azalmıştır, birçok ülkede tarihe karışmıştır.
DEMİREL VE ÖZAL'IN HESABI
Demirel 1970'lerde, sonra Özal 1980'lerde bana, Türkiye'de seçmenin yüzde 9'unun İslâm hukuku ile yönetilmeyi istediğini söylediler ve bu zümrenin Adalet Partisi ile Anavatan Partisi'ne oy vermediğini belirttiler. İkisinin de (yüzde 9) demesi dikkatimi çekmiştir.
Millî Görüş, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel felsefesine aykırı görülmüştür. Bunun için çok büyük bir kısım partili, Erbakan'dan ayrılmış, Millî Görüş'ü reddetmiş ve Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurmuşlardır.
Atatürk kimdir?
Atatürk'ü herkes bir tarafa çektiği, bazılarının Atatürk'ü komünizan sosyalist, bazılarının İngilizler'in adamı göstermeye kalkıştığı, resmî tarih ile gerçek tarihin karıştığı, fikir kargaşa ve zihin karmaşası içinde yüzen Türkiye'de, Atatürk'ü tarihteki yerine doğru oturtmak gerekir.
Atatürk, yüzbaşı ve önyüzbaşı iken cumhuriyetçi, rütbe ve makam kazandığı nisbette artan bir dozda demokratik monarşist, Mayıs 1919'dan Nisan 1920'ye kadar İstanbul'a bağımlı, 1922 sonunda kesinlikle cumhuriyette karar kılmıştır. Bu değişim, Türkiye ve Türk içindir. Türk'ün ve Türk devletinin yücelmesini hangi rejimde ve politikada görmüşse, o tarafa meyletmiştir. Zaman zaman Sovyet Rusya'yı, sonra İngiltere, hatta Fransa'yı tuttuğu, Birleşik Amerika'yı çok beğendiği biliniyor. Her safhada Türkiye'nin menfaatlerini en iyi savunmuştur. 1793'te başlayan radikal ve Batı'ya dönük inkılâplarımızın yeterli dozajı sağlamadığını biliyordu. Sultan Mahmud gibi 8 saatte 500 yıllık orduyu ortadan kaldıracak güçle donatılmamıştı. Zaten devir başka devirdi. Sultan Mahmud, Cezayir'i ve Mora'yı savunamadığı için her şeyi göze almıştı. Atatürk, düşman top seslerinin yankılarını Ankara'dan dinleyerek inkılâplarını tasarladı. Cumhuriyet kararını 24 saatte alabildi.
Atatürk tarihçi, filolog, filozof değildir. Tam üç ayrı alanda açık dehâ eseri göstermiştir: Askerlik, dış politika ve devlet yönetiminde. Bu da onu 20. yüzyıl dünyasının en seçkin şahsiyetlerinden biri yapar. Birinci Cihan Savaşı'ndan bizim gibi yenik çıkan Almanya İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan Krallığı, önlerine konan birbirinden feci anlaşmaları imzaladılar ve uyguladılar. Türkiye, reddetti ve uygulamadı. Bu da Atatürk'ün eseridir. Eserinin tamamlanmadığını elbette biliyordu. Muâsır medeniyet seviyesini Türkiye'ye hedef gösterdi. Atatürk'ü 1938'de dondurmak isteyen ulusalcılar, Atatürk'ü anlamayan ve anlamak da istemeyen birkaç zümrenin en gafillerindendir.