Yazımızı, Avrupa Parlamentosu'nun dün öğleden sonra yapacağı oylamadan az önce kaleme alıyoruz. Türkiye ile müzakerelerin gecikmeksizin başlatılması için hazırlanan raporun, kabûl edilmesi bekleniyordu. Raporun gizli oya sunulması ilgi çekicidir. Gene dün gece, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın, bir TV konuşması yapması kararlaştırılmıştı. Türkiye'yi yokuştan yokuşa süren Sayın Başkan'ın, ülkemizin vazgeçilmez önemini Fransa halkına açıklayacağı muhakkaktır. Böylece yarın, 25 Avrupa liderinin kararını bütün dünya öğrenecek. Türkiye'ye müzakere tarihi verileceği kesindir. Ancak yersiz ifadelerden endişe ediliyor. Türkiye'yi küçük düşürücü şekilde algılanacak tek kelime, barışı ve sevgiyi değil hırlaşmayı ve sevgisizliği körükler. Başkaca bir değeri yoktur. Zira müzakere yıllarında nice şartlar değişecek, nice yepyeni gelişmeler gerçekleşecektir. Türkiye'ye 25 yıl ve trilyon dolar kaybettirildi. Türkiye, Avrupa'da en sona bıraktırıldı. Bizim oyumuzu alacak nice devlet, geleceğimiz için oy kullandılar ve daha yıllarca kullanacaklar. Bu derecede vahîm hatalar, bir devletin hayatında, asırlarda bir veya birkaç defa yapılır. Devlet tarihî kazanımlarını yitirir, batağa saplanır. İşte biz, çeyrek asır önce böylesine bir hata ve ayıp işledik. Hata ve ayıp nasıl oluştu, gelişti, büyüdü, zihinleri esir aldı? Bu konu, yetenekli ve korkusuz genç tarihçiler için tükenmez bir bahistir. İyice deşelim ki, sağlıklı teşhislere ulaşalım. Ve bir daha böylesine yanlışlara kapılıp milletçe sürüklenmeyelim. Avrupa'nın, o tarihten bu yana, Türkiye'ye karşı ne derecelerde çekingen davrandığını da unutmamamız faydalıdır. NATO ve Gümrük Birliği ve Avrupa'nın daha nice örgütünde üye Türkiye'nin, Avrupa Birliği kapısında zorlanmasının birinci sebebi, köhneleşmiş devlet teşkilâtımızdır. İkinci sebebi, dışımızda oluşan Türk fobisidir. Bu imajı silmeliyiz. Ülkemizi ve insanımızı da artık muâsır medeniyet seviyesine lâyık görmeliyiz. Önümüzdeki hafta, bu konularda çok konuşacağız.