Müzakerelerin neresindeyiz?

Kıbrıs müzakereleri bütün hararetiyle devam ediyor. Washington'dan bile iki tarafa artık bitirin diye açık ihtarlar geliyor. Doğrusu biz, Denktaş-Papadopulos-De Soto görüşmelerinde anlaşmaya varılacağını hiç mi hiç sanmıyoruz. Bu takdirde Ankara-Atina devreye girecek. Ankara ile Atina'nın mutabakat ihtimali de zayıftır. Hiç değilse ihtilâflı bazı konular ortada kalacaktır. Son sözü Kofi Annan söyliyecek. Verdiği kararlar muhtemelen iki tarafça da çok beğenilmeyecek. Ancak milletlerarası baskı öylesine yoğun ki, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin oluşturduğu metne dayalı Birleşik Kıbrıs devleti projesi, her iki kesimde ayrı ayrı referanduma sunulacak. Referandum iki tarafça da yüzde 50 olumlu oy alırsa ne âlâ. Ankara ve Atina'da meclislerce onaylanacak. Bir taraf veya iki taraf birden yüzde 50 üzerinde olumsuz oy verirse... Kimse ne üzülsün, ne hayal falan kurmaya kalkışmasın, gene Birleşik Kıbrıs Devleti doğacak. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler üyesi olacak. Kim bilir, belki NATO'ya bile alırız. Muhalefet eden taraf, ABD, AB ve BM'de çok kötü muamelelere maruz ve muhatab durumda kalacak, bu da göze alınamıyacaktır. Hükûmetimiz, Kıbrıs'ın Mayıs'tan önce bitirilmemesi hâlinde Türkiye'nin ne kadar başının ağrıyacağını biliyor. Başbakan Erdoğan, gelişmeleri heyecanla izliyor ve Batı'da takdir görüyor. Böylesine bir heyecan içinde, meslekten gelmediği için, hangi manada kullanılırsa kullanılsın, gazetecilerimizin sansür kavram, hattâ kelimesine karşı ne derecede alerjili olduğunu kestiremeden, düzgün Türkçe ve üslûbu içinde başka türlü söylemek mümkünken, sansür deyiveriyor. Bu arada Denktaş'a medya yoluyla mesaj göndermiş de bulunuyor. Meslekdaşlarımıza, köşe yazacak konu çıkıyor. Şaka bertaraf, bazı kelimeleri hiç kullanmamak, bazı kelime ve kavramları çok sık tekrarlamak, bütün demokrasilerde politikanın gereğidir.