Ümid edilir ki, pis bir olay olan Süleymaniye vak'asını atlattık. Irak'ta ve Irak'ın da bulunduğu coğrafyada Amerika Birleşik devletleri ile daha nice sorunlar yaşamamız kaçınılmazdır. Bunun için, bir yerlere takılıp kalmak, hem yüksek politikaya, hem devlet ve milletimizin yüce menfaatlerine aykırıdır. Amerika'ya yaklaşabildiğimiz oranda rahatlıyacağız. Aksi takdirde, görüş ayrılıklarımız büyüyecektir. Meselâ Amerika'nın Türkmen dediğimiz Irak Türkleri'ne zerre kadar teveccühü bulunmadığı artık gün ışığına çıktı. Gene Amerika, Kürtler'e aşırı sevgisi dolayısıyle, onlara Irak yönetiminde ve Irak coğrafyasında mübalağalı bir ağırlık verebilir. Irak'ta bir ABD-İngiltere-Türkiye üçlüsü oluşabilir ve Irak'ı daha çabuk, daha düzgün bir yönetime kavuşturabilirdi. Mart ayında bu tarihî fırsatı katlettik. Bazı müşkül durumlara düşersek, yakınmamamız gerekiyor. ABD ile sağlam ilişkiler, Irak'a ait problemlere takaddüm eder (daha önemlidir). Bunu kavrıyamıyan bir dış politika, Türkiye'ye zarar verir. Ama Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, her konunun üzerinde ehemmiyet taşır. Türk'ün medeniyet davasıdır. Zira Avrupa standartlarının şurasını burasını inanılmaz bir inat, direnç ve gafletle budayabileceğine inanan bir Türkiye, kendini, çok değil, üç beş yıl içinde, geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri arasında bulur. Atatürk'ün muâsır medeniyet seviyesi hedefinden kopar. Atatürk'ün ve ondan önceki büyük inkılapçılarımızın korkuları gerçekleşir. Sultan Selim'in ve Sultan Mahmut'un bile kemikleri sızlar. Böyle bir ihtimal var mıdır ki, bunları yazıyorum? Okuyucularımın yüksek feraseti, doğru cevabı bulacaktır.