Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve genişlemekten sorumlu üye Finlandiyalı Olli Rehn'in Türkiye'yi ansızın ziyaretleri epey yankı buldu. Hem bizde, hem dünyada. Zira Barroso, AB başbakanı ve Rehn, bir çeşit AB dışişleri bakanı mesâbesindedir. Menşeinden bu yana 60 yıl boyunca bir AB başkanının 2. Türkiye ziyaretidir. İlki, 6 yıl önce, İtalyan Romano Prodi'nin gelişidir. Türkiye yine karmakarışık bir dönemdeydi. 48 yaşındaki Barroso, eski Portekiz başbakanıdır. Türkiye, demokrasiden, dolayısıyle Avrupa'dan koparsa telâşı, bu iki AB büyüğünü harekete geçirdi. Türkiye'nin demokrasiden kopup Şanghay'a kadar yuvarlanması tüyler ürpertici ihtimali vardır. Bu ihtimali beğenenler bile mevcuttur. Bu dehşetli ulusalcılarımız için ideal yönetim, Recep Peker rejimidir. Atatürk'ü 1938'de öldürmüşler, dondurmuşlardır. Onlara göre Türkiye, 1950 hezimeti (!) ile cumhuriyete, inkılaplara, bilhassa laikliğe ihanet ve dalâlet gayyâsına yuvarlanmaya başlamıştır. Ama demokrasimiz, bu ithamı kaldırmaz. Kendi kendini tamir edecektir. Eşsiz değerde, yüzlerini tamamen Batı'ya çevirmiş yargıçlarımız, demokrasimizin güvencesidir. ABD'nin 20. asırdaki en seçkin başkanlarından biri olan Bill Clinton, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki tarihî nutkunda, bize, Osmanlı'nın cihan devleti şuurunu hatırlatmış, şimdi de aynı üslupla davranmaya davet etmişti. Barroso ise, Yüce Meclis'teki konuşmasında, Osmanlı'yı cumhuriyetimizin karşıtı gösteren bir ifade kullanarak gûyâ bugünki Türkiye'yi övdü. Ama bu kadarcık kusura müsamahamız vardır. Biz de 2-3 yıldır Avrupa Birliğini dışlamadık mı? Barroso'nun ziyareti, Avrupa'nın, Türkiye'nin demokrasiden kopmasının nasıl dünya dengesini değiştireceğini kavradığının apaçık kanıtıdır.