Nobel, dünyanın en yüksek ödülü sayılıyor (tam ödül olmayan nişanlar bu hükmümüzün dışındadır). Kazanana hayat boyu ün, dolayısıyle refah ve servet, hattâ branşında imtiyaz sağlamaktadır. Bütün dünyada tâlibi çoktur. Bizde de vardır. İlim ve san'at adamları Nobel'i hayâl ederler. Bu yolda devletine iftira eden, milletine zarar vermekten hiç çekinmeyen, meslek hayatı boyunca Nobel planı yapıp adım adım ilerleyen zeki adamlar da vardır. Bu ödül, çeşitli branşlarda verilir. Bizde Barış ve Edebiyat branşları için ümitlenen bir düzine isim hatırlıyorum, ama yazamıyorum. Birisinin Turgut Özal olduğunu söylemekle yetineceğim. Doğrusu lâyıktı, gerçekleşmedi. Zira Nobel, sanıldığı gibi, sahasının en lâyıkına, en başarılısına verilmez. İsveçli ve Norveçli seçiciler, sol tandanslı olanları tercih ederler. Hiç de üstün eser veren bilgin ve san'atçı sayılmadıkları halde Nobel alanlar az değildir. Bir iki Müslüman'a verilen Nobel, bugüne kadar bir Türk'e isabet etmedi. Dış işlerimiz, Nobel adayı olarak Stockhlom'e (veya Oslo'ya) bildirmek üzere, Meclis Başkanımızdan isim isteyerek çığır açtı. Sayın Arınç da 7 hekim milletvekilinin adını vermiş ve tıb sahası dışına çıkmadığı gibi, eski milletvekillerine de teveccüh göstermemiş. Şaka bir yana, bana göre Edebiyat dalında Nobel'e gerçekten elyak (en lâyık) isim, büyük romancımız ve kültür adamımız Dr. Yılmaz Karakoyunlu'dur. Ödülün verildiği 20. asır boyunca dehâ sahibi şahsiyetlerden mahrum kalmadık. Ancak meselâ Atatürk'e Barış ödülü, asrın en büyük şairi Yahyâ Kemâl'e edebiyat ödülü verilmesi bahis konusu olmadı. Ümid edilir ki, seçici seçkin uzkişiler, zihinlerindeki Müslüman tabusunu kırmayı başardıkları gibi, Türk fobisinden de kendilerini kurtarırlar.