Nükleer ve biyolojik silahlar kadar insan ırkını tehdid eden hiçbir tehlike yoktur. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, bu büyük kâbusu önlemek istiyor. Türkiye, NATO'nun temel politikasına tâbidir. Bu bakımdan harekât alanımız sınırlıdır. 1980'li yıllarda, iki rakip nükleer güç, ABD ile Sovyetler Birliği arasında nükleer ve biyolojik silahları sınırlamak ve zamanla sıfıra indirgemek müzakereleri yapılırdı. İsviçre'de toplanan iki taraf, tedricen azaltmak yolu ile sonuca ulaşılacağını söylerlerdi. -Thatcher ile tam mutabakat hâlinde- 20. yüzyılın en büyük ABD başkanı Reagan ve diğer bir büyük adam, Gorbaçov, insanlık için cidden korkutucu bu korku çağını kapattılar ama sorun, ortada kaldı. 1980'lerde Tercüman gazetesinde orta sayfada haftada 7 siyasî makale yazıyordum. Nükleer ve biyolojik felâketleri önleme müzakerelerini büyük ümitle izleyen birkaç yazım vardır. ABD ile Sovyetler'in birbirlerine zerre kadar güvenleri yoktu. Rusya, Kaliforniya'yı istiyordu. Amerika, Rusya'yı saf dışı etmek... Ama birisi Batı uygarlığını, diğeri ise dejenere olsa bile yine Batı uygarlığının bir tarafını temsil ediyordu. Nitekim Rusya bugün Batı sistemine döndü ve sistemin içinde haklı yerini aldı. İran böyle mi? ABD ve Batı'nın antitezini temsil ediyor. Ancak, eski Sovyet gücünün onda birine sahip bulunmaksızın bu iddiasını sürdürüyor. ABD ve Rusya'ya gelince, yine 1990 öncesi nükleer güçlerine sahip. Farkları, birisinin Arz üzerindeki canlıları 1000 yıl için 4, diğerinin 40 defa imhâ edecek durumda olması. Doğrusu esaslı fark! Hangisi kazanır dersiniz? İnsanlık için utanç verici durumdur. Sayın Erdoğan, İran'ı durdurmak, aynı zamanda nükleer silâh sahibi ülkeleri insanlığa davet etmek istiyor. Tarihçi olarak ümitli değilim. Fakat bu yolda hiç çalışma, teşebbüs, gayret gösterilmesin demek değildir. Aksi takdirde çok kötü bir Dünya oluştururuz. Nükleer ve biyolojik silâhlardan arınmış, çevre bilincine ulaşmış insanlık, şan ve şerefle 2500'lere yürüyebilir.