1980'de Yunanistan'la birlikte Avrupa Birliği üyesi olmamız gerekiyordu. Nitekim 1952'de Yunanistan'la beraber NATO üyesi olmuştuk. Bugün p.c. 20 bin doların üzerinde müreffeh Büyük Türkiye'de yaşıyorduk. 1980 darbesinden kurtulmuştuk. Bu darbeye sebep gösterilen komünistlerin Türkiye'yi içeriden ele geçirmek teşebbüsleri de zaten vuku bulmazdı. 1908 dengesiz meşrutiyeti, 1909 "irtica" ayaklanması, 1912 Balkan Savaşı, 1913 hükûmet darbesi gibi en vahîm hatalarımıza bile rahmet okutan 1914 Cihan Savaşı'na girmek çılgınlığı ile, imparatorluğumuzu kendi ellerimizle yıktık. Cumhuriyet döneminde de büyük hatalar yaptık. En büyüğü, bizi dünkü eyaletlerimizin gerisinde bırakan AB üyeliğinde akıl almaz gecikmemizdir. Avrupa standartlarında demokrasiye tam geçişte de çok geç kaldık. Uzun yıllar cumhuriyet=demokrasi yalanı ile halkımızı uyuttuk. Nükleer enerji konusunda kaybettiğimiz zaman da pek çok büyüktür. İnanılmaz gaflet içinde zaman yitirdik. Bugün nükleer santrallerle donatılmış bulunmamız gerekiyordu. Rusya'ya ve İran'a enerji bağımlısı olmamalı idik. İran, dünyanın enerji zengini iken, bizim petrolümüz ve gazımız olmadığı için, nükleer santrallere ihtiyacımız kesindir. Üstelik -yüzde bir ihtimal de olsa- İran, atom bombası yapar veya satın alırsa, bizim de hiç gecikmeden yeni silâhı edinmemizin lüzumu bulunmadığını ileri süren varsa, öyle bir kişiyi, muhatab bile kabûl etmem. Santrallerimizi, en seçkin tabiat güzeli yörelerimizde kurmak gibi çok büyük bir hataya düşmeyelim. Ama müsait yerler seçip hemen işe başlayalım. İtirazlara kulak asmayalım. Bendeniz, "Arz" denen bu gezegeni, bitkiler ve hayvanlarla paylaştığımız, ilâhî düzenin ve dengenin böyle kurulduğu fikrindeyim. Hayvana kötü davrananı, insandan saymam. Ağacımı kesenin başını keserim buyuran büyük hâkanımız Fâtih Sultan Mehmed hazretlerinin emri, benim de makbulümdür. Türkiye'mizde yeşilin ve hayvanlar âleminin vahşice tahrip ve katledildiği kanaatindeyim. Ancak nükleer enerji, can damarımızdır. Çevrecilikle karıştırmaya kalkışmayalım.