İran'da ilk nükleer santral açıldı. Ruslar tamamladı. Bizim de ilk santralimizi Ruslar yapacak ama kaç yıl sonra... Demek İran'dan yıllarca geri kaldık. Üstelik Ahmedinecat -herhalde Amerika'yı kızdırmak için- 19 nükleer santral daha yapacaklarını beyan etti. Ekonomide 16. sıraya yükseldik fakat İran bizi geçti geçecek gibi... Gerçekten geçerse, tarihte ilk defa vuku bulacak. 16. asırda Osmanlı Türkiyesi cihan devleti idi. Safevî Türkmen Devleti, zenginlikte bizimle yarışıyordu. Tabiatiyle devletlerin ağırlığında ekonomi ve tabii kaynaklardan çok başka faktörler de vardır. İran bu başarısını, şüphesiz petrol ve gaz kaynaklarına borçlu. Biz böyle kaynaklar bizde var mı yok mu yeterince araştırmadık bile. 1945'ten bu yana yeni bir dünya oluşurken, Avrupa kriterlerine uyum sağlamakta geciktik. İç kavgalara boğulduk, çok zaman kaybettik. Nükleer enerjideki büyük gafletimiz de kayda değer. Dedikodusu yapıldı, tarihi yazılmadı. Demokrasi ve toplum hayatımızda Türkiye, çoktan bir Avrupa devletidir. İran ise, devrimden bu yana, Batı'yı küçümsemektedir. Orta Doğu'da egemenlik için Amerika Birleşik Devletleri ile açık rekabete girişmiştir. Bu rekabet, yeni bir savaşı patlattı patlatacak derecelere yükseldi. Enerji zengini İran, nükleerden elektrik elde edip daha fazla gaz ve petrol satacak. Ama atom bombasına sahip olup İsrail'i denize sürmek politikasını millî hedef hâline getirmiştir. İran'la ilişkilerimizi incelersek, yalnız Atatürk-Rızâ Şâh döneminde samimi zemine oturabildiği görülür. Oğlu Muhammed Şâh, bir Ârî-Med-Pers-Sâsânî İran milliyetçiliği tutturdu. Nüfusunun yarısına yakınını oluşturan Türkler'i sevmez, kıskanırdı. Erbakan, Rafsancânî ile anlaşmak için çok çalıştı. Ancak Humeynî rejimine takdirle yaklaşan Erbakan bile gaz alımında sert bir müsamahasızlığa maruz kaldı. İran ile münasebetlerimizin âkıbeti, şüphesiz milletlerarası konjonktüre bağlıdır. Aynı zamanda Amerika ile ilişkilerimizin göstergesi hâline gelmiştir.