Bu hafta iki önemli konuk, Türkiye'yi resmen ziyaret etti: Portekiz cumhurbaşkanı ve hemen ardından Hindistan başbakanı. Bizim iki ziyaretimiz ise süresiz ertelendi: Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Şam'a ve Başbakan Tayyip Erdoğan Tahran'a gitmeyecekler. Her ikisi de olumlu gelişmelerdir. Dış ilişkilerimizde hükûmet, 1 Mart sakarlığını onarmaya çalışıyor. Ekonomi de iyiye gidiyor Borsa fırladı. Faizler iniyor, daha inmesi lazım. Memurların gücendirilmesi ise olumsuzdur. Kaynağımız yok mazeretinin cevabı önceki iktidarlar gibi bugün de icranın iki temel kokuşmuşluğu çözememesidir: On milyarlarca dolar hortumlanmış, hortumculardan geri alınamamış, bu korkunç meblağ millete ödetilmiştir. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in radikal söylemlerinin fiiliyata dönüşmesini bekliyoruz. Diğer taraftan yeraltı ekonomisi daralacağı yerde, bütün millî ekonomimizin üçte iki sınırına dayandı. Onda dokuz sınırına geldiği zaman mı uyanacağız? Böylesine bir atmosferde elbette yargı, eğitim, öğretim, asayiş, sağlık gibi çok hassas ve vazgeçilemez sektörlere gerekli maaş ödenemez. Diğer bir olumsuz gelişme, YÖK konusunun askere intikalidir. Demokratik gelişmemiz ve rejimimiz için tam bir olumsuzluktur. Türkiye Cumhuriyeti, anormal nüfus artışına her kademedeki eğitim ve öğretim alanında cevap vermedi, başarısız kaldı. Kalite düştükçe düştü. Müfredat yenilenemedi. Böylesine yüklü bir sektörde ideolojik çekişmenin başlaması veya gelişmesi hiçbir fayda sağlamaz. Irak konusunda bugünki Millî Güvenlik Kurulu'nun görüşlerini bekliyoruz. Hükûmetin tutumu, Türkiye'nin de, bugünkü iktidarın da geleceğini belirleyecektir. YÖK meselesinde tansiyon yükselmediği takdirde, AK Parti icraatının müspete, olumluya, pozitife gittiğini ümit edebiliriz.