Başkan Bush'un Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Afganistan'da ve Irak'ta kan döküldü ama bu ülkelere demokrasi getirdik demesi, kendisine izafe edilen bütün gafları gölgede bıraktı. Ancak Başkan'ın bu sözünü bir gaf saymıyoruz. Konuşmasının haftalar önce özenle hazırlandığı muhakkaktır. Şu halde soruyu doğru ve şu şekilde sormak gerekiyor: ABD, Büyük Orta Doğu için demokrasi derken nasıl bir rejim algılıyor ve tesisine çalışıyor? Şüphesiz Batı Avrupa ve Kuzey Amerika demokrasisi kasdedilmiyor. Partilerin ve seçimlerin olması yeterli görülüyor. Zira komünist ve faşist sistemlerde çok parti yoktur ve seçim iktidarı oluşturmaz. Ama katı disiplinlerin ve sınırlamaların içinde birden fazla parti ortaya çıkar ve seçim yapılırsa, bu, demokrasi için yetmez. Demokrasi bunun çok ötesinde şartlar gerektirir. Bir yaşam tarzıdır. Büyük Orta Doğu'yu oluşturan milletler veya toplumlar, böyle bir hayat tarzını bilmiyorlar. Yaşamamışlardır. Böyle bir rejim içinde yaşamak istediklerini söylemek bile zordur. Zira süregelen iktidarlara karşı çıkanların tekliflerinin hiçbiri demokrasi değildir. Batı demokrasisi, gerçek demokrasi, Doğu'da belki bir ütopya olarak yazılıp çizilmiştir. Türkiye, tarif ettiğimiz bu Büyük Orta Doğu'nun sınırları dışında kalıyor. O sınırlara sadece teğet geçiyor. Böyle olduğu halde, daha dün Kopenhag ölçütlerinde demokrasiye ulaşabildi. Bu ölçütler de henüz uygulama safhasına geçmiş değildir. Binaenaleyh Amerika, zaten Türkiye'yi dışarıda bırakarak sınır çizdiği ve Büyük Orta Doğu dediği muazzam coğrafyada demokrasi kurmak misyonunu başkanının ağzından resmen ifade etmekle beraber, Asya ve Afrika'ya has bir demokrasi tasarladığı muhakkaktır. Bunu sağlamak için de, bütün bu ülkelere ABD müdahalesinin meşru olduğu iddiası hemen hemen açıkça söylenmiştir. Gerçekte Başkan Bush, Pax Americana'yı anlattı. Bizim için millî politika, Pax Americana'nın neresinde ve nasıl yer alacağımızı doğru belirlemektir.