Irak'a asker göndermek, Türkiye'nin ABD ile stratejik ittifakını teyid etmek manasındadır. En önemli, en başta gelen, en ağırlıklı değerlendirme budur. ABD ile münasebetlerini üçüncü dünya devletleri derekesine düşürmüş bir Türkiye, bin bir açmazla karşılaşabilir. Zira bu tavrımızı Amerika, ittifakın ihlâli şeklinde algılayacaktır. Bize göre risklerin en büyüğü budur. Zira Washington, Türkiye aleyhindeki her gelişme için kendisini serbest sayacaktır. Hükûmet de, devletin diğer organları da bu durumu geç ve yetersiz de olsa kavramışlardır. O halde hâlâ neyi bekliyoruz? Birleşmiş Milletler kararlarını beklemek bize hiçbir şey sağlamaz. Zira dünya politikası işini bilen güç ve irade sahibi devletlerce yönetilir. Böyle olduğu halde karar beklemek, risk almaksızın hiçbir şey yapılamayacağı gerçeğini anlamazlıktan gelmektir. Ancak Amerika'nın KADEK çetelerine karşı hareketsizliği, Ankara'nın tereddütlerini bir ölçüde haklı kılıyor. Bu husustaki endişeler yerinde olsa bile, Irak dışında kalarak değil, Irak içinde iken bir şeyler yapabiliriz. Kuzey Irak aşiretleri, Türk askerini görmemek için ellerinden geleni esirgemiyorlar. Türkiye'deki sempatizanlarınca da destekleniyorlar. AK Parti'nin asker göndererek saygınlığını attırmasını istemeyenler bulunduğu gibi, AK Parti içinde de Amerika ile içli dışlı olmamızdan hoşlanmıyanlar çoktur. Ne çare ki dış politika duygularla yönetildiği zaman, başarı ihtimali sıfırdır. Azerbaycan ve Arnavutluk'a kadar pek çok devlet, Pax Americana'nın getireceği düzenden faydalanmak için sembolik birlikler yolladılar. Avrupa Birliği üyelerinin yarısı bile açıkça, diğer yarısı ise üstü kapalı dolaylı yollardan Pax Americana'ya karşı olmadıklarını belirtiyorlar. Zarar görmekten kaçınıyorlar. Kâr edebilir miyiz diye düşünüyorlar. Biz acaba asker göndermek için Hindistan, Pakistan, Mısır ve Nijerya'yı mı bekliyoruz?