Türkiye'ye zarar veren Hrant Dink cinayeti vesilesiyle devletimizin iki temel kurumunu kapıştırmaya kalkışmak iyi bir şey değil. Başbakanımız, vahîm bir gelişme olduğu hususunda dikkatleri çekti. Bu topraklarda Türk askerine yan gözle bakanın gözlerinin kör olacağı milli inancının yozlaşmadığını umarım. Askerin görevi, sınır ötesine dönüktür. Şehirlerde bayramlarda törenlerde görünmek dışında kışlasında, okulundadır. Ancak jandarma, kır kesiminde güvenlikten sorumludur. Şehirde asayiş, jandarmamız kadar kıdemli bir millî organımız olan zâbıta, emniyet, halk dilinde polis gücü tarafından sağlanır. Başta İstanbul, şehirlerimizde asayişin bozulduğu doğrudur. Halbuki asayişin eski tabirle ber-kemâl olması, icrâ'nın yani hükûmetin, hattâ klasik veya modern devletin birinci görevi sayılmıştır. Asayişin bozulmasında kayıtsız davranan polis ve mülkî âmir varsa, görevinden alınır. Hiç geciktirmeye gelmez. Ama polisimizin, çok düşük maaşla, tatili ve çalışma saatleri düzenlenmemiş bir ortamda fedakârca çalıştığı ortadadır. Polis düşmanlarından da hoşlanmayız. Emniyetin talebi AB uyum yasalarına uyum sağlanamamasından doğan aksaklıkların giderilmesidir. Artık polisi postacı görevinden de almak gerekiyor. Polis de, jandarma da, Tanzimat döneminde, Fransa örneğine göre kuruldu. Bu iki kuruluşun karşı karşıya getirilmesini kabûl etmeyiz. Buna benzer bir çekişmenin -rekabet diyelim- Fransa'da olduğunu biliyoruz. Ama biz, böyle bir anlaşmazlığın bulunmadığı diğer gelişmiş ülkeleri örnek alalım. Emniyet, Jandarma, Genelkurmay ve MİT istihbaratının nasıl bilgi teati ettiklerini ise bilmiyorum. Üç beş işsiz macera arayan kişinin bir araya gelerek kurdukları çetelerle eyleme kalkışmaları, hele bunlara birtakım az düşünenlerimizce gerçek derin devlet mensuplarını kahkahalara gark ederek derin devlet denmesi, Türkiye'de gerçek devlet felsefesinin epey yozlaştığını gösteriyor.