Vaktiyle bir büyük politikacı, çağdaşı çok ünlü bir diğer politikacıyı anlatırken şu cümleyi söylemişti: Yaptığı işin zamanını (zamanı olup olmadığını) takdir edemezdi. Zamanlama, siyasette sonuç alabilmenin başlıca şartlarındandır. Doğru zamanlama, askerlikteki doğru yığınak ne ise odur. Yanlış zamanlama, askerlikteki yanlış yığınak gibidir. Bu hatayı yaptınız mı, sonuç almak çok zorlaşır, büyük ihtimalle artık mümkün değildir. Muâsır medeniyet seviyesine erişmek için yapageldiğimiz atılımların en önemlilerinden birinin gerçekleşme sürecine girdik. Bu süreçteki bir devletin, bir milletin daha önemli bir meselesi olamaz. Bu derecedeki hayati bir hedefe ulaşabilmek için yol üzerindeki engellere takılmamak gerekiyor. Ehemmiyet verilmeyen bir engel, bir büyük milletin yıllar boyu geleceğini karartır. İnkılâp tarihimizde nice misali vardır. Kıbrıs üzerinden Avrupa Birliği'ni ve buradan AK Parti'yi vurmak peşindeki statükocularımızın tuzağına düşmek, düpedüz acemiliktir. Millî irade, Avrupa Birliği demiştir. Elmas kadar katı bu gerçeğe inanmayanlar için, bir müsait zamanda, referanduma gidilebilir. Bundan dolayıdır ki, iktidarı, çok başka taraftan, rejim meselelerinde vurmak yolu denenecektir. İktidar partisinin yapısı, böyle teşebbüslere müsait görülmektedir. Eğitimde ve başka alanlarda, gürültü çıkaracak yasaları ertelemek gerekir. Şimdi, AB uyum yasalarını güçlendirmek ve bunları ivazsız tavizsiz uygulamak zamanıdır. Milletçe dönüm noktasındayız. Büyük dönemeçler, belirli noktaya tam bir irade yoğunlaştırarak dönülür. Diğer bütün meseleler, bunun yanında teferruat gibidir. Ama bu teferruat üzerinden iktidarı yolundan alıkoymak tecrübeleri yapılabilir. Siyaset odur ki, böyle yaramaz tecrübelere fırsat verilmesin, zemin oluşturulmasın. İstikrarın bozulması, Türkiye'ye pahalıya patlar. Ama bu gerçeği pas geçenler, her devirde aramızdan çıkmıştır. Bir millet, sebepsiz üç bin dolar utancına mahkûm duruma düşmedi.