Dokuzuncu Putin-Erdoğan görüşmesi Ankara'da vuku buldu. İtalya'nın medya kralı ve çok medyatik başbakanı dostumuz Silvio Berlusconi de teşrif edip görüşmeye şenlik kattı. Bir anlaşma (muâhede) imzalanmadı (bir metnin anlaşma olup yürürlüğe girebilmesi için tarafların meclislerinde onaylanması ve devlet başkanlarınca imzası gerekir, meselâ meş'um Sevr anlaşması bu iki prosedürden de mahrum kaldığı için yürürlüğe girmedi). Ama 15 kadar mutâbakat metni imzalandı ki, o konularda tarafların iyi niyet teâtisi değerinde siyasî belgelerdir. Rusya çok önemli devlettir. Kara sınırımız kalmadı ise de Karadeniz'i paylaşıyoruz. Rusya ve Türkiye, asırlar boyu, Doğu Avrupa'da amansız üstünlük savaşı vermiş iki eski imparatorluktur. Son yıllardaki Türk-Rus yakınlaşması, hiçbir dönemde bu derecede gerçekleşmemişti. Ankara da, Moskova da bu yakınlaşmadan memnundur. AB ile ABD ise sıcak bakmıyor. Halbuki Türkiye, 2 asrı geçti, bir Batı devletidir. Doğu sınırı Pasifik'te olan Rusya'ya, dengeleri bozacak derecede yakınlaşması bahis konusu değildir. Meğer ki önümüzdeki yıllarda hem Türkiye, hem Rusya, Avrupa Birliği üyesi olsunlar... Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'nin talepleri münasebetsizlik sınırına dayandığı takdirde, Türkiye'nin Rusya'yı seçenek görmesi ihtimali, Batı'ya endişe veriyor. Halbuki Türkiye, tarafsızlığa ve maazallah üçüncü dünyacılığa oynamıyor. Türkiye'den Tito, Nâsır, Saddam, Esad tipinde nasyonal sosyalist diktatörlerin çıkması hiç muhtemel değildir. Günümüzün milletlerarası çekişmesi enerji kaynakları, petrol ve doğalgaz üzerinedir. Cihan devleti Amerika, bu sebeple Asya'dadır. Bu birinci sebeple hem Orta Doğu'da, hem Orta Asya'da savaşı göze almıştır. (İkinci sebep terörün imhası ve üçünce sebep İsrail'in sınırlarının muhafazasıdır). Türkiye, böyle bir çekişmenin tam ortasındadır.