Öbürsü gün Brüksel'de Türkiye raporu yayınlanacak. Çarşamba günü dünya televizyonları ve perşembe günü dünya basını, rapor hakkındaki haberlerle dolup taşacak. Hafta, raporun tahlili, Avrupa Birliği'ne ve Türkiye'ye ne getirdiği, ne götüreceği üzerinde tahminler, açıklamalar, temennilerle kapanacak. Yazımızın yazıldığı dünkü pazar öğleden sonra, raporun esasları belli olmakla beraber, detaylar hâlâ bilinmiyor, saklanıyordu. Politikada pek çok gerçek ise detaylarda, teferruatta saklıdır. 6 Ekim 2004 raporunun hazırlandığı son iki ayda dünya medyası, Türkiye'yi ele alan yorumları tek gün ihmal etmedi. Cumhuriyet tarihimizde, dış medyanın Türkiye ile bu yoğunlukta ilgilendiği başka bir süreç hatırlamıyoruz. Bilen konuştu, bilmeyen konuştu. Dost söyledi düşman söyledi. Daha birkaç ay önce üye olan 10 devlet Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Macaristan, Malta, Kıbrıs hakkında -en büyükleri Polonya dahil- bu yoğunlukta yayın yapılmadı. Müzakere halindeki Romanya ile Bulgaristan, müzakereye başlatılacak Hırvatistan, Türkiye gibi münakaşalara konu olmadı. Niçin? Bu 'niçin'e, çok okuyucuma ters gelebilecek bir cevap vereceğim ki, gerçekler gölgelenmesin: Türkiye, akıl almaz bir geciktirme oluşturdu. İşte bunun için... Atatürk'ün, yeni Türk devleti için gösterdiği muâsır medeniyet seviyesine erişmek milli hedefi kaale bile alınmadı. Pas geçildi. Hoyratça çiğnendi. Birleşmiş Milletler'in 1945'te kurucu üyesi olduk. NATO 1949'da kuruldu. 3 yıl sonra 1952'de girdik. Avrupa Birliği'nin çekirdeği 1951'de 6 devlet tarafından kuruldu. İki defa üyeliği reddedilen İngiltere 1970'te üye oldu. Beraber üyeliğine davet edildiğimiz Yunanistan 1981'de, İspanya ile Portekiz ancak 1986'da girdi. Bizim kafalarımızda kavak yelleri esiyordu. Onlar ortak biz pazar geri zekalı sloganına tutsak olduk, şuurumuzu yitirmiştik. Sonradan çıta o derecede yükseltildi ki, atlamak gerçekten hüner hâline geldi. Şimdi Rusya'dan önce girebilirsek gireceğiz. Norveç, İsviçre ve İzlanda gibi kişi başına 50.000 doları aşmış ülke değiliz ki, dışarıda kalmak lüksünü yaşayalım. Avrupa'da hoşumuza gitmeyen mütalaalara incinenler, kızanlar, vaktiyle akıllarını başlarına toplamak durumunda idiler.