Savaş, meselâ 3 Mart Pazartesi'nin ilk saatlerinde, cehennemî bir Anglo-Sakson (ABD, İngiltere, Avustralya) bombardımanı ile başlıyacak. 10 Mart'a doğru Saddam'ın âkıbeti bellidir: Ya binlerce Iraklı ile beraber ölecek veya Bin Ladin misali kayıplara karışacak, bir daha bulunamıyacak, arada bir Katar'ın el-Cezîre televizyonuna video-band gönderip Amerikalılar'a selâm edecektir. Bendeniz böyle tasavvur ediyorum. Ama bir savaşın gelişmesini ve âkıbetini savaş çıkmadan söyliyebilen bir tarihçi yoktur. Her türlü sürpriz oluşabilir. Bu günlerde bütün insanlığın temennisi, böyle olmaması, Saddam'ın çekilip giderek savaşı önlemesi, binlerce vatandaşının hayatına kıymamasıdır. Saddam, bütün bir insanlığın temennisine icabet eder mi? Sürprize açık en zayıf ihtimal budur. Biz hesabımızı, savaşın çıkacağına göre yapmak durumundayız. Gerek Türkiye'yi yönetenler, gerek konu ile ilgili yazıp çizen, konuşanlar... Zira en küçük ümidimiz gerçekleşip Saddam gitse ve savaş önlense bile, Amerika ve müttefikleri Irak'a girecek, el koyacak, yeniden bir güzel düzenlemeden el çekmiyeceklerdir. Burada parantez arası, Amerika'nın Afganistan'ı düzenlemediğini hatırlatıyorum. Düzensiz bir ülkede kalmanın daha kolay olacağı düşünülmüştür. Bir Afgan milleti bulunmadığı ortaya çıktı. Ülkede çeşitli kavimler ve her kavmin aşiretleri var. Fakat Afganlılık şuurundan eser yok. Korkarım Irak'ın kompozisyonu da buna benziyor. Bir Arap milleti olduğu açıktır. Ancak bir Irak milletinin olup olmadığını yakında anlıyacağız. Ama Irak'ta insanlar var. Kendilerinde bir devletin başına geçmek iktidarını görenler, insanlarını ve onların canlarını korumak durumundadırlar. İran, Kuveyt ve Körfez savaşlarında milyonla insanını harcayan ve 10.000 dolar p.c. geliri bulunması gereken Iraklı'yı 1000 dolara mahkûm kılan Saddam Hüseyin'in, bu defa görevini yerine getirmesi gerekir. Kim haklı, kim haksız, bahis konusu bile değildir. Tarih, savaşları daima haklı tarafın kazandığını kaydetmiyor.