Başbakan Tayyip Erdoğan, Kıbrıs meselesini sona erdiremez ve Brüksel'den en geç 2005 baharı için müzakere daveti alamazsa, AK Parti'nin saygınlığını yitireceği, vatandaşın ümitlerinin suya düşeceği ve hattâ iktidar partisinin bölüneceği, belki erken seçime gidileceği hesapları yapılıyor. İlk nazarda saçma görünen bu ihtimal, ekonomik olumsuzluklarla birlikte gerçekleşirse, o kadar da imkân dışı sayılmaz. O zaman Başbakan, A planından vazgeçerek, iç cebinden B planını çıkaracağını söyledi. Ama muarızlarının niyeti, B veya C, bunlar da tutmazsa, D planını uygulamak hakkının, kendilerine geçtiğini savunmaktır. Millet A planına inandı. İnanmıyanları tasfiye etti. A planını uygulatmak istemeyenlere kızacaktır. B planını sevmiyecektir. Statükocularımız milleti, aynı presten çıkma tek tip robotlar durumundan saptığı takdirde, kaale almamak eğilimindedirler. Millet için bu cahil halk, hattâ sürü dendiğini duymuş bir nesle mensubuz. Yerel seçimler, statükocularımızın hoşuna gitmedi. Zira hükûmetin dış politikası tasvip gördü. Hatalar olduysa bile millet, yürünen yolu ve Avrupa Birliği hedefini onayladı. Statükonun en sevdiği parti CHP ise, ümit oluşturamadı. Taraftarları bile alternatif saymıyorlar. Bürgenstock buluşması ve sonrası, yalnız bizde değil, Türkiye'nin geleceği kendilerini ilgilendiren pek çok devletçe, dikkatle izlenmeye alındı. Seçim sonrası reform-statüko dengesi yeni bir evreye girdi. Nihaî sonuçta köklü reformlara gideceğiz ama, tarihimizde statükonun kaç defa yolumuzu kestiğini de unutmuyoruz. En az 200 yıldan bu yana bocalamaktan başımız döndü. Kıbrıs'ta çözüme gidilemeyip Avrupa Birliği de sabrımızı taşırırsa, Türkiye'de statükocular taze hayat bulacaklardır. Reformcularla mücadele sürecektir. Ama Türkiye'de denge bozulursa, Avrupa'da hattâ Avrasya'da nice dengenin altı üstüne veya üstü altına gelir. Ama akıl galip gelecektir. Türkiye'yi iyi günler bekliyor. Aman bir sakarlık yapmıyalım.